31 Aralık 2009

golün adı 2010

herkese huzurlu mutlu mesud yıllar diliyorum.

duvara yatak resmi yapıp karşına geçip uyuyabilecek kadar rahat olun. ayık olun, şuan işten çıkıyorum sabahtan beri greslerin içinde kaldım. yeni yılda greslere gelmeden, kösteklenmeden gidin.
gülün adı golün adı, ne derseniz deyin 3 gün babalar gibi tatilim var. şaka lan ne tatili cumartesi burdayım makina çıkarıcaz. fak diyesim geliyor.

28 Aralık 2009

yeni yılın ilk tacizi


cuma namazında hoca tepeye çıkıp bi takım bilgiler veriyor. dinimize göre böyle şöyle v.b. şeklinde.
bu hafta cumaya gittim, imam beni mi gördü de söyledi tam kesemedim ama "yılbaşı kutlamak günahtır, ayıptır, terbiyesizlik yapmayın lan! dinimizde yeri yoktur. bizim örf adetimiz değildir. kendi örf adetlerimizi yaşayalım, dayatılmış kültürleri almayalım" falan filan manasında şeyler dedi.

bu imamlar camide mi yaşıyor sürekli? nedir lan olayınız. bi camiye gidelim dedik hemen olayın bokunu çıkardınız. günahtı bilmemne, yeni yıl diye sevinirsek taş olucaz nerdeyse. oha lan. hangi gezegenden geldiniz siz. Yeni yıl diye ağlayalım mı? Yok bak daha güzeli geldi aklıma. Yeni yıl mı tamam. Çıkın taksime, eğlenen mi gördün? Bide üstüne turist mi eğlenenler? Oh on numara. O zaman ne yapıyoruz ey Müslüman ahalisi, saldırın ulan! Taciz edin elle gözle lafla ne olursa. Her yol mübah. (mübah ne bolum) ah be abisi. Kandırıldık biz. Vicdanımı biraz rahatlatmak, belki ruh dinginliği olur diye bir cumaya gidelim dedik, tüm namaz boyunca hocanın dediklerini düşündüm. Ne diyo bu adam, ben niye onun arkasındayım diye düşündüm.
Camiye gidip cennette hurilerle fantezi kuran adamlar, taksime gidin bu yılbaşı. Hatta siktir olun gidin. Poliste size dokunmasın. Zaten gavur adeti bu, gavur inancı o yüzden taciz etmek normal. Sevinmeyecek kimse, eğlenmeyecek. O gece yasak hepsi. Hele kahkaha atan filan gördün mü hiç affetme. Kesin orospudur di mi lan! Sana böyle öğretildi o. Gülen kişi orospu olmak zorunda. Senin annen bi melekti belki ama sen yinede orospu çocuğu damgasını hak ediyorsun. Çok küfür ettim bak. Bende kafirim, hatta o gece içki bile içicem, polis basmaz, kimlik kontrolünü 5 saatte yapıp geceyi piç etmezse. Onlara da selam ederim. O gece çalıştıklarından ve eğlenmek günah olduğundan trafikte normal seyretseniz bile, “niye dışarıdasın? Kesin eğlenmekten geliyorsun!” diye ceza yazabilirler.

Ha bide yeni yılla ilgili hani 2009 yazan yaşlı bi amca gidiyor sırtında bi çuval, genç bi velet geliyor 2010 yazan. Ben ilkokuldaydım bu yapılıyordu, hala aynı tatava. Yeter kardeşim sıkıldık şundan.

bi ekleme daha; namaz sırasında otururken millet işaret parmağını kaldırıyor arada, "götü başı oynuyor" diye düşünmüştüm ama gerekli bişeymiş galiba.

24 Aralık 2009

bu toprağın sesi


bi kaç kere daha karşılaşmıştım. şimdiye nasipmiş. arabamı satacak olsam niye kendi resmimi koyayım internet sitesine? nedir amaç? "bakın ne kadar güvenilir, nur yüzlü biriyim" demeye mi çalışıyorlar. sahibinden.com ya gerçek olduğunu göstermek için "işte bak harbiden bi sahibi var" demeye getiriyor olabilirler. belkide "tamam arabayı beğenmedin, peki ben?"
kırklareline selam..

19 Aralık 2009

akıllı ol nasa!



mideme kıramplar giriyor 3 gündür. montaj, imalat, ofis arası gidip geiyorum sürekli. Beni gören yanına çağırıyor. Yeni bir makine ve benim çizdiğim ettiğim bir iş olduğundan, her türlü sorunda beni buluyorlar.
hatta o kadar boku çıktı mevzunun "kandıralı bey kolum ağrıyor, civatayı sıkamıyorum, gelip sıkar mısınız?" olayına giricez nerdeyse.
tamam eyvallah yapmadığım şey değil ama üst üste gelmeyin kardeşim. 30 kişi aynı anda bir şey söylüyor. o kafayla hangi mantıklı cümleyi söyleyebilirim?
ben oraya 10 yazmışım, adam gelip abi bunlar 9 olmuş, şimdi ne yapalım? diyor. sigarayı bırakmış olmama rağmen birşey dememdim. sabırlı adammışım.

teoride yapılanla, pratikte yapılan makine arasında epey farklar çıktı, bu projede. orasından aldır, burasını kaynattır derken tarzan imalata doğru gidiyoruz. ancak projeyi nasa yetkililerine göndermeyi düşünüyorum. onların bile çözemeyeceği bir makine bu. planlananla ortaya çıkan farklı oldu biraz. düşünsenize mühendisler oturmuş tartışıyorlar. bekleme süresini arttıran yarışma sunucusu gibi el çenede hayal ediyorum. "ne yapmışlar acaba?" belkide yapan kişiyi çağırırlar ödül vericez diye. sonra bütün çalışanlar birbirine "gelin gelin şu aptal türk geldi, biraz gülelim" diye herkesi toplayabilirler. ne var biz yaptık oldu! ben olmasam, yemekten sonra ağzını tişörtünün koluna sileceksin, ne pis adammışsınız.
çıkarın beni buradan. nöbetçileeerr!

15 Aralık 2009

Şirket maçı



Geçen çarşamba 7-8 arası yaşadıklarım.. Bugün aynı sahada yer aldığımız bi arkadaş yolladı karikatürü.

En gıcık olduğum şeylerden biri yalakalıktır, hele futbol sahasında hiç çekilmiyormuş. Müdüre pas atmalar. müdür bey alın demeler. bizim izmit çocuu tayfası müdür mü tanır? ne ayak bu boolum demeye başladılar bana. efendi çocuklardı birşey demediler.
Ya tamam x bey dersin olur da nedir bu müdürüm götünü yiyim ayakları?! zaten maçta bi asist yaptım o da herife denk geldi. kendimden şüphe etmeye başlicam neredeyse. yok arkadaş ben zaten gol olsun diye pas atmamıştım. o kadar yetenekli değilim bi kere.

13 Aralık 2009

Özür dileme manyağı

Ahmet Türk denen herifin oğlu Kandıra da askerlik görevine başlamış..
el üstünde tutulur o. nöbet yazarsın, yok insan hakkıydı, yok demokrasiydi, yok kişisel özgürüktü. ulan benim emrimde olacaktı o. koskoaca çavuş olmuştum. o zaman yanıma denk gelseydin ya! gece nöbet cezası yazardım normal adam olsa ama. bu it millet uyuyunca gelir kellemizi keser. başka ceza bulurdum ama komutanlar kendi koltuğunda oturtur böyle adamları
Bütün katilleri, teröristleri kandıraya doldurdular. hep haberlere bu gibi mevzular yüzünden çıkıyor.
Şimdi bu ahmet in oğluna alttan ranza vermezler, koğuştu, elbise dolabıydı dar gelir. haberlere konu olur. Bakanıydı, milletin vekiliydi çıkıp özür diler tüm kürt halkından. bizi bi domaltmadıkları kaldı ama hep onlara adalet amk. aponın kıçını silmeye bile adam tutacaklar.
Vandayken milletin konuşmalarından öğrendiğim, dağda yakalanan olsun, şehirde yakalanan olsun kim teröristse içerde krallar gibi yaşıyor, krallar gibi bakılıyormuş. ne var diyordu urfalı çocuğun biri. askerden sonra bende gidicem dağa..Hiç olmazsa karnını doyuruyordu orada.


Eylem yapıyorsun elinde türk bayrağıyla, faşist damgası yiyorsun. Türk olmak suç oldu amk yerinde. özür dileyin bu yazı için.

11 Aralık 2009

Teksasspor




yok ebesinin... ali sami


-mehmet sizin iletişim fakültesinin radyosu varmış bu akşam öğrendim
-aynen kandirali, bende dinliyorum bazen
-evet fena çalmıyorlar. kim yapıyor programları öğrenciler mi?
-off onu sorma ya bi hatun var orda program yapan, bizim okuldan. o insan olamaz! uzaydan yollamışlar onu kesin, görmen lazım..
(yandan bi ses)
-açık mı kapalı mı?

o sırada kahvede konuşan iki kişi, kafaları çevirmiş yanda onları dinleyen elemana bakıyorlardır. yandan bi ses eleman tekrarlar
-açık mı kapalı mı oğlum
-ne açık mı?
....???

- kız oğlum işte başı açık mı kapalı mı?

......................

9 Aralık 2009

yok ebesinin... ali sami

Haber:

POLİS-ADLİYE | YAHYA KAPTAN’DA FUHUŞ BASKINI

Yahya Kaptan’da para karşılığı araç içinde fuhuş yapmaya hazırlanan iki bayan suçüstü yakalandı

Aldıkları bir ihbarı değerlendiren Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, Yahya Kaptan`da para karşılığı fuhuş yaptığı iddia edilen Kısmet U.(19) isimli bayanla irtibata geçti. Kısmet U., yanına Gülsüm Ş.(36) isimli bayanı da alarak Yahya Kaptan mevkiine geldi. Bayanlar, araç içerisinde cinsel ilişkiye girmek karşılığında 350 TL`ye polislerle anlaştı. Pazarlığın ardından paraları alan iki hayat kadınını polis araç içerisinde gözaltına aldı. Gülsüm Ş. ifadesinin ardından serbest bırakılırken, Kısmet U. ise fuhşa aracılık yapmak ve para karşılığı fuhuş yapmak suçlamasıyla dün adliyeye sevk edildi.

Yorum:
ERDOĞAN; 350 Çok
söyleyin onlara 350 çok yaaaaa ne o öyle bir ayda kazanıyorm o parayı ben evde 2 saat 50 iyi yani


bizimkocaeli haberi burada

hiç büyümesek ya! böyle çarpışanoto filan


küçükken ayakkabı bağcıklarımı hiç bağlayamazdım. annem bıkmıştı ve öğrenmem için bağlamıyordu, keza ablama da bağlatmıyordu. ben bağlamayı öğrenmek veya uğraşmak yerine hemen alt kata inip ananemin kapısını çalıp ona bağlatıyordum.
niye şimdi yok o ananem.. niye öyle biri yok hayatımda. çocuklarınız varsa, onlara yardım ediyorum diye, onların işlerini yapmayın. bilin onlara zarar veriyorsunuz aslında. ama ben yine öyle çocuk olsam keşke..

7 Aralık 2009

Müzakereler sonucu ülkenin mına koyduk

imralıdaki orospu çocuğunun hüresi 17 cm küçük diye özür dileyecekler utanmasalar! hala bu hükümeti destekleyen dangozlar var ya! amina koyim böyle işin arkadaş ya!
Terörle bir yere varılamazmış! Alllllllllll!!!! diye bi hareket çekerdim sana. vardılar işte nereye varılmaz

6 Aralık 2009

ihtiyarlıyorum


ihtiyarlıyorum..
saçlarda beyazlar artıyor
bu bile kocaelispor'a bağlanıyor.
doğduğum gün kaç insan ölmüştür diye düşünüyorum
gelen ölüm haberi sonrası

kimsesi vardı ama
sevgisi yoktu
ondan önce gitmişti buralardan

yalnızlık ne zordu
doğum gününde
bir cenazede
yalnız olduğumu düşünürken
gidenin mi kalanın mı daha yalnız olduğunu merak ettim.

sigara içmek için her koşul vardı
bıraktığım gün ölüm oldu
doğum günüm birinin ölüm günü oldu
sigarayı bırakıp yeniden doğmuş gibi oldum havasına girmek istedim
olmadı
yaktım akşam 2 sigara peşpeşe
böyle küçük dertlerimi
bu kadar çok düşünmeye başlamışım
anlaşlıyor
ihtiyarlıyorum

4 Aralık 2009

3 Aralık 2009

2012 de şampiyonlar liginde koyacağız real madrid e


izleyecek olan bu saate kadar izlemiştir, gerisi teferruattır efendim.
dün akşam iş çıkışı gittik filme. Klasik, kıyamet hollywood filmi. bunu tahmin ede ede yinede gittim filme, çok şaşırmadım.
Hindistanda madenlerdeki verilere bakarak anlıyor sakata geleceklerini, hintli bi eleman. Amerikalı arkadaşı, yani kurtarıcı bilim adamımıza haber veriyor. o verileri alıp amerikaya döndüğünde kral oluyor. Hintli elemanı ise bi daha sallayan olmuyor, film sonunda ailesiyle ölmeden önceki sahnesi dışında.
Bilim adamımız herşeyi tahmin ediyor, ancak veriler geldikçe çok az zamanları kaldıkları anlaşılıyor. 1 milyar avrosu olan insanlar için bir umut yaratıyor amerikalılar. Çinde yapılan gemiler. ben ilk etapta uzay gemileri yapıp, insanları belli bir zaman uzayda haplarla filan yaşatacaklarını düşünmüştüm ama senaristler o kadar abartmamışlar. Gemiler piyasaya çıkınca "bildiğin gemi lan bu" dedim.
Gemiler dediğim 3 tane gemi ama içinde kayboldunmu ömür boyu çıkamayabilirsin o derece. çinlilere yaptırıyorlar gemileri. abd başkanının sağ kolu "bu kadar kısa sürede bunu ancak çinliler yapabilirdi" diyor. bence en ucuz maliyeti düşünmüştür bu amerikalılar.
Yuri denen rus zengini gemiye alınmıyor ya. milleti galyana getirip gemiye koştukları sahnede, işte dedim adamım.
O kadar şanslıki ana karakterler. Yok ebesinin.. diyesim geldi. Klasik geyik, türkler yapsaydı "bu ne lan ne biçim film" derdik olayını üst seviyeye çıkardım, kahramanımız yarılan zeminden kaçarken "bunun cüneyt arkın olduğunu düşünsene" dedim..
Gertçekten çok rezalet sahneler var. bütün memleket, yollar yarılmış çökmüş adamımız limuzinle şehir turu atıyor. Elektrikler ise hiç kesilmedi ne hikmetse. Amerikan enerjisi demek böyle.

Ana karakterler bütün badireleri atlatıp gemiye kaçakta olsa giriyorlar. Bu salaklar kaçak girdi ya. illa bi mallık yapacaklar. Dişlilerin arasına kablo sıkıştırıp, geminin kapaklarının kapanamamasına sebep oluyorlar. hemen hatayı buluyor bilgisayar, makina dairesindeki dişlerleri ekranda gösteriyor. lan bunu düşündünüz ne güzel peki o kapağın kapanamaması ihtimalini düşünmediniz mi?! sinir etmeyin adamı. 2 tane dişliye bağlı herşey. Kahramanımız sıkışan kabloyu oradan çıkarmadan önce öpüşüyor bi güzel. insalığın geleceği madem benim elime bakıyo niye öpüşmüyorum?

Mümkünatı olmayan bir hamleyle yine hollywood aldatmacası, dişlilerin arasından sıkışan şeyi çıkarıyor kurtuluyor herkes.
Anlaşılıyorki Afrika kıtası yükselmiş, sular altında kalmamış falan. gemiler afrikaya yöneliyor hemen. ümit burnu adının boşuna verilmediğini anlıyorlar güya. benim yorumum ise; "bunca yıl eziyet, sefalet çeken adamlara kader gülmüş" oluyor.

Küçük kız ve şapkaları ise filmin en güzel, en tatlı şeyleriydi.

25 Kasım 2009

uzatırsan ölürsün


Haber

Şaka

sende ölürsün, sende ölürsün..
Saçlarımı yeniden uzatmaya karar verdikten sonra bu haberler çoğaldı. hem trt deki programa bok atılıyor abartıyor diye, al sana abartı işte..

24 Kasım 2009

Çikilopcuk


Saray Çikilopcuk
cuk oturmuş =)

Öğret ona



Okulda hata yapmanın,
hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.


Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun,
bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.


Tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun

21 Kasım 2009

enrukiye?

Her boku biliyorum, ben süperim havasında yapılan mallıkların farkına varmamaları onları ne kadar mutlu kılıyor ya.! Cehalet mutluluktur efenim. Az önce hero yu açtım dinliyorum yan taraftan gelen türk mucitin sesi:
“Enrukiye dinliyoruz hea?”
yok ebesinin…

Auto Wudu Washer



nette aranırken buldum, yeni öğrendim böyle bir şey varmış.
3 dakikanın altında abdest alabiliyorsun ve 1- 1.5 litre civarında su tüketiliyormuş.
Çok süpersonikmiş, otomatik kurutma falan filan. herşeyi makina yapıyormuş. malezyalı bir şirket yapmış ilk. sonra müslüman olmayan çoğu ülke yapmaya başlamış.

bizde Zekeriya Beyaz "Dini bakımdan abdeste engel değil. Önemli olan belli azaların yıkanmasıdır. Hortumla ya da makineyle yıkanmak arasında fark yoktur" demiş.

bende sevabnızı bile kendisi kazanan bi robot yapma isteği oluşturdu bu. düşünsenize namaz kılan asimo, ellerini açmış dua ediyor "kandıralının günahları affola"
yapmam lazım bu posttan bile günah hanesine çarpı yemişizdir.

ayrıca kafama takılan; abdest alırken sırttan götürülen ceketlere ve camilerde çalınan ayakkabılarada bi çözüm üretmek gerek.



20 Kasım 2009

heyecanını kaybetmişsin


dün akşama kadar Yalın oğlanın 'ki sen' şarkısı çaldı ofiste. tamam beğendim şarkıyı ama akşama kadar dinleyince olmadı. eve gittim "heyecanını kaybetmişsiin" diyorum o kadar. bi orası akılda kalmış şarkının.
sabah işe giderken sanki biri kulağıma fısıldadı "al sana heyecan!"

kırmızı ışık yanıyormuş meğer. sağ şeritte 5-6 araba duruyor sol şerit boştu. ışığı görmediğimden hiç durmadım geçiyorum, o sağdaki yoldan girip solumdaki yola geçmeye çalışan taksiciyle göz göze geldim. normalde anlatılan film şeritleri geçiyormuş o an. taksicinin pörtlemiş gözlerini gördükten sonra gözlerimi kapayıp ses gelmesini bekleyebilirdim, çünkü bir iki saniyeliğine bastığım frenle araba durmayacağını göstermişti.
gayipten biri mi dürttü ne oldu bilmem ama aniden sağa kırdım ve yan yola girdim. çünkü taksici frene basmış yolun ortasında durmuştu çoktan. Yan yolda bi müddet karşı şeritten gittikten sonra kendime geldim. hergün geçtiğim yoldaki kırmızı ışığı nasıl fark etmedim? bilmiyorum. belkide yalın oğlan bize oyun oynadı

19 Kasım 2009

ayu prizi


Müge hanımın postu sonrası, biraz can sıkıntısı ve saçmalamaca sonrası ortaya çıkan.

bööö

hem çocuklar elini prize sokamaz

17 Kasım 2009

Dolphin



Türkiye benimle gurur duyuyor sayın okurlar. Şimdiye kadar duymadıysa bile bu yazıyı okuduktan sonra, bir şeylerden haberdar olunca duyacak!
Belçika ahalisinden bir müşterimiz yeni üreteceği peçeteler için bir marka ve logo fikri danıştı. Nasıl bişey olur diye düşünürken çınar yapraklarını çok sevdiğimden ilkin yaprak koyacaktım ortaya, hemde masmavi. Sonra aklıma Yunus geldi. Ne var selpak fil kullanıyor ya, hem Yunuslar daha güzel hayvancıklar. Yapıştırdım hemen çakma bi logo "al burdan yak" dedim. Adam fikri beğendi. peçete satışlarına göre yeni makinalar satabilme ihtimali doğdu ve ülkeme yeni döviz girişleri... belçikada üzerinde kocaman 'The best' yazan ve yunuslu bi peçete görürseniz beni hatırlayınız..

tamam tamam heyecanlanmayın, balkonlara, camlara çıkıp bayrak asmayın. sizden önce yazıyı bitirip camdan silahı çıkarıp, mermi atan biri olabilir.

İstanbul’un orta yerinde bir dekorasyon faciası..

Sabah işe geç kaldım. "madem geç kaldım gazete alıp gideyim, yolda okurum" dedim. Selahattin Duman yazısı yoksa genelde almam Vatan'ı açıp bakar öyle alırım. bu adam ne yazsa okurum ve paslaşıyorum bugünki yazısını..


“Benim kızım doğuştan tasarımcı..” diye tutturan anneler ile “Aslında içimde bir tasarımcı var..” diye şişinen cici kızları buradan uyarıyorum.. Bırakın içinizdeki tasarımcı, içinizde kalsın.. Maazallah dışarı bir çıkarsa Demet Akalın gibi olursunuz.. Arkanızdan ağlayanınız çıkmaz..

Hükümet adamlarının arada bir aklına eser..

Ceza yasaları ile oynayıp hırsızın, uğursuzun hukuktan sebeplenmesine yardım ederler..

Büyüklerimizin yasa eliyle yaptığı son şefkat gösterisi “Rahşan Affı..” bu akıllara misaldir..

“Hani..” diyorum..

“Şu ceza yasalarıyla yine oynayacağınız tutarsa..” demeye getiriyorum.. Hükümetin zaptedemediği kullar için yeni bir infaz uygulaması aklıma geldi de..

Onu şey edecektim..

Mesela taksirli suçlar için zengine, okumuş yazmış takımına para cezası vermeyin.. Caydırıcılığı yok.. Onun yerine şöyle bir madde koyun..

“Filanca filii işleyen kişi iki aydan altı aya kadar Demet Akalın’ın yeni döşediği evde gözetim altına tutulur..”



***


Demet Akalın şarkıcı makûlesinden bir hanım kız..

Manken miydi, oyuncu muydu kimse söktüremedi.. Birileri elinden tuttu, bir anda memleketin bir numaralı kadın şarkıcısı haline geldi..

Ses yok, müzik eğitimi yok, biraz fizik ile sarı saç boyası var o kadar..

Memleket ahalisinin kafa kayışı vaktiyle koparılıp akıllar boş döndüğünden yani “soysal şuurumuz yerinde olmadığından..” kimse de bu duruma itiraz etmedi..

Müzeyyen Senar’ın, Muazzez Abacı’nın, Zeki Müren’in, Münir Nurettin’in, Hamiyet Yüceses’in bir vakitler saltanat sürdüğü müzik tahtında artık Demet Akalın oturuyor..

Şarkı söyleyemese de paparazzilerin programlarında bolca gözüküyor..

Kalın sesiyle yaptığı, Alişan’dan başka kimsenin gülmediği esprilerle gündemi dolduruyor.. Aferin ona..

EV TASARIMCISI

Ahalimiz bu kıza o kadar bayılıyor ki cebini para doldurmuş.. Doldursun, gözümüz yok..

O da gidip kendine bir ev satın almış.. Alsın, güle güle otursun..

Lakin iş o evi dekore etmeye gelince çarşı karışmış..

Her kadının içinde saklı duran, bir benzeri de Demet Hanım’da bulunan o gizli tasarımcı ortaya çıkıvermiş..

Dubleks dairesini öyle bir döşemiş ki akıllara seza.. Belgeseli yapılsa tasarım okullarında sabah akşam gösterilir, tasarımcı adayı kızlara da “Dersinizi çalışmazsanız eviniz Demet Akalın’ın evi gibi olur..” mesajı verilir..

Nereden mi biliyorum?

Allah razı olsun Show TV’den..

Geçtiğimiz pazar günü televizyondan doya doya seyrettik evini, dekorasyona doyduk..

Programı hazırlayanlar doğal olarak mikrofonu Alişan’ın eline vermişler, o önde kamera arkada evi geziyorlar..

Alişan’ın eline mikrofon verilmesi tasarıma olan yatkınlığından değil.. İhtimal o mikrofonu taşıyacak olan muhabir kız evi gezerken gülme krizine tutulacaktı..

Bir yayın skandalına sebep olmamak için böyle yaptılar.. Bu da iyi akıl..

Evin dekorasyon teması “siyah ve parlak şeyler” üzerine kurulmuş.. Tahmin ediyorum ki İstanbul’da ışığı yansıtan ciyaklıkta bir tane nesne kalmamıştır..

Aynasından, sandalyesine, sehpasından büfe aksesuarlarına kadar ne ararsan Demet Hanım’ın evinde var..

Eğer bu zevke zooloji biliminden bir karşılık bulunmaya çalışılsa akla ilk olarak saksağanlar gelir..


***


Saksağan kuşu, kanatlılar dahil bütün hayvan âleminin rüküşüdür..

Ayna kırığı, renkli cam, nikel para.. Artık ne olursa, parlak bir şey gördüğünde dayanamaz, alır yuvasına götürür..

Eskiden parasız kalan yeniçeriler açık araziye çıkıp saksağan yuvası arar, içine bakarlarmış.. Hepsinden çıkmasa da mutlaka para bulup dönerlermiş..

İşte hayvanat âleminde “Saksağan Sendromu..” denilen bu güdü Demet Akalın’ın mimarıyla birlikte dekore ettiği evde hortlamış..

O mimara ben ne diyeyim? Ya kızcağızdan nefret edip “Dur ben sana bir iş edeyim de..” güdüsüyle evine kıydı.. Veya diplomasını kendi yaptı..

Bu iki şıkkın orta yolu yok..

RACA GELMEDİ Mİ?

Siyahın hâkim olduğu salonun orta yerinde bir yemek masası var.. Simsiyah..

Bacakları gümüş işleme ile yere kadar süslü.. Hindistan’da bazı dini bayramlarda racaların bindiği filleri böyle süslerler..

Demet Hanım’ın salonunda böyle bir bayram havası estirilmiş.. Festival bitmiş fil de sanki ortada kalmış..

Onun etrafında “Rüya Düğün Salonu” tarzı sandalyeler var.. Cart renkte saten kumaşlarla kaplanmış.. Pembesi, cart sarısı, hatta yaldızlı soba boyası renginde..

Cici şekerlemeleri gibi duruyorlar mı desem, oyuncakçılarda satılan Barbie bebeğin yemek takımı mı desem, ben de bilemedim..

Tepesinde de bol camlı bir avize.. Ortalıkta sadece damat adayı Hintli eksik..

Meşhur laftır.. “Kelin kelliği yetmez bir de üzerine çıban çıkar..” derler..

Demet Hanım ile mimarının müşterek geliştirdikleri zevke sosyal çevresi de geniş katkıda bulunmuş..

Biz de ev hediyesi âdeti vardır.. Onun icabını yerine getirmek için Demet Hanım’ın arayıp da bulamadığı cinslikteki nesneleri de onlar tedarik etmiş..

Temsil, şarkıcı taifemizden Küçük Ceylan hanım benim canım bir çift geyik boynuzu getirmiş..


***


Ceylan küçük boynuzlu bir mahlûk.. Koca geyik boynuzu hediye etmenin mânâsını pek çözemedim..

“Aile yadigârı, senin eve daha çok yakışır..” gibi bir durum da yok ortada.. Bu sırrı daha sonra çözmeye çalışacağız..

Kızcağız mimar marifetiyle dünyanın parasını harcamış.. Mimar hem ustalığının hakkını hem de eve taşıdığı o garip nesnelerin komisyonunu mutlaka almıştır..

Ben Demet Hanım’ın yerinde olsam mimarı dava ederim.. Paramı çatır çatır geri alırım..

Mahkemede şahit neyim gerekmez.. Evin fotoğrafları davayı kazanmaya yeter..

Demet Hanım isterse evinin dekorasyon fotoğraflarını delil olarak sunup Mimarlar Odası’nı bile kapattırır.. Bence hakkını aramalı..

12 Kasım 2009

Aman doktor canım cicim doktor



Sinüzitten, her kışı burnumu çekerek geçiririm zaten.Sanki kışın beynime mukus dolar. bu kış bi halsizliktir gidiyor, bakalım ne kadar ömrümüz kalmış? diyerek doktora gittim. Eve hemen gidip yatabilmek için mahalledeki sağlık ocağına seyirttim. 10-15 dakika sürmedi bana sıra gelmesi. Devlet hastanesine gitsen sabah erken saatlerde gitmen gerekiyor, İzmit’te özel hastanelerde son zamanlarda devlet hastanesi gibi oldu tıklım tıklım. Ablamın hastanede çalışmasına ve gittiğimde hiç sıra beklemememe rağmen gitmedim. Hem taş hatunlar var hastanede ama en yakını tercih ettim.
Sıra beklerken arkadaşın abisi geldi o da rahatsızmış. Onun sıra numarası epey sonraydı. Ben doktorun yanına girdiğimde, bidibidi böyleyken böyle arkadaşım var o da rahatsız o da numara aldı o da gelse muayene etseniz filan ayağı yaptım. Sonra başkasının hakkını yemek ve hak yedirmek için teşvikten pişman oldum.
Doktor amca 40-45 yaşlarında, gözlüklü, ağzına bi maske geçirmiş. Gel evladım dedi. Anlattım derdimi eveett dedi uzun uzun. Monitöre bakan yüzünü bana çevirdi; tekrar söyler misin yavrum neydi şikayetin? İlk seferde anlamıyordur dedim anlattım. Sonra Arkadaşın abisine sordu , senin neyin var diye. Öksürük var şu var bu var dedi. Doktor, ee sana ne yazalım? dediği an trt de para filan dağıtılan şaka programındayız sandım. Reha abi bana bakıyor, ne diyor bu adam der gibi. Şurup iyidir dedim. Öksürük şurubu yazdım sana başka bişey yazayım mi diye sordu. Biz hala şaka filan sanıyoruz adam reçeteyi çıkardı. 1 ve 4 senin 2- 3 senin ilaçlar diyor. Biz saf saf bakıyoruz.
Yok yok 1-5 senin, dur bakalım. Ha 5 yok (üstünü karalıyor) 1 senin sana 3 ilaç yazmışız. Öksürük şurubu senin, tek yazmışız sana. Bi dahaki sefere artık sana bişey yazamadık.
İş için birer adet rapor kağıdı aldık nasıl doldurulacağını da bize sordu doktor bey.. Kalanını danışmadaki kızlar halletti. Onlara, bu doktor ne ayak dedik, gülüşmeye başladılar.
Şakaya maruz kalıp, para alamamanın hüznüyle boynun bükük eczaneye seyirttik. Eczacıya bu ilaçlar ne ilacı neye yarar diye sorduk, biri kas gevşetici çıktı. Eczacının tavsiyesiyle başka ilaçlarda aldım. Demekki doktor bizi ilaçları tanımaya teşvik ediyor diye düşündüm, evime gidip bi tarhana içip yattım..




10 Kasım 2009

10 Kasımlar daha buruk geçiyor.


küçükken, her 10 kasım saat 9:05de sirenler çaldığında hüzünlenir ağlamaklı olurdum. Şimdi ofiste çalışırken siren seslerini duyup yine kötü oluyor insan, hep bi burukluk var.
ufak bi çocuğa "beni mi daha çok seviyorsun, Atatürk'ü mü?" diye soran bir başbakanla ne olabilir?

Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Fazla geldiyse size,
Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ...

7 Kasım 2009

çağrıştırmaca

müge hanımın cuma sohbetleri postundaki yorumlarda puffy; "Taş gibi hatunlar olduğu için bile bir diziyi izleyebileceğimizi düşünen kadınları acaba çok mu abartıyoruz biz gözümüzde?" demiş sanki evrenin sırrını açıklamış gibi "vauuvv doğru lann" dedim. ardından aklıma geçen gün izlediğim bi haber geldi. türkiye suşiyi japon hatunların göbeğinden yiyebilmeyle tanışmış. sanırsın coca colanın formülünü çözmüşler. röportaj yapıyorlar bi tanesiyle. bunu ülkemize getirenlere çok teşekkür ediyorum, diyor biri. işletme sahibi bu işi türkiyeye getiren mucitmiş gibi gösterilen kroyum ama para bende abi anlatıyor;
"ülkede böyle bir açık vardı, bunu ilk kez türkiyeye getirmekle gurur duyuyoruz. tabii biz kendimize uyarladık normalde bu geyşa denen kadınlar çıplaktır ama türk örf adetlerine uydurup biz giydirdik, yani direk alıp taklit etmedik, kendimize uyarladık" diyor ve herkes mutlu.
düşünüyorum çekyatta otururken(çekyatta bile düşünebiliyorum) acaba çok mu geri zekalı gözüküyoruz? nedir bu adamların olayı dedim. he o yorumdan bunu nasıl çıkarttın, nasıl aklına geldi derseniz. hatunun göbeğinden suşi yiyen bi kadını çekiyor kamera hemen yanına gidip mikrofon uzatıyorlar başlıyor kadın övmeye. bunu türkiyeye getirenlere teşekkür ediyorum bence çok güzel bişey bidibidi..
ulan geri zekalı sen yat bakalım güzel oluyor mu! hakkaten işte bu tipleri abartmaya gerek yok. yol verin gitsin

gülü susuz seni aşksız bırakmam



askerden geldiğimden beri hiç görüşmemiştik, oturup sohbet ettik, yemek yedik. genelde hızlı yerim ama bu sefer askerlik anılarını anlatırken buldum kendimi, yemeğimi bile yiyemedim. Onlar da anlat anlat nefes filmine benziyor mu askerlik diyerek meraklı gözlerle bakıyorlardı.
Şarap evi diye biyer var İzmitte, epeydir duyuyordum adını, oraya gidelim mi dediklerinde hemen atladım, gittik. Mekan eski bi bina anlatılana göre eskiden değirmenmiş. Tavanı epey yüksek, şimdiki apartman daireleri gibi ufacık değil. Eski evler çok güzelmiş bu yönden. Mesela köyde dedemlerin bi evi var, o arsaya evi müteahhit yapmış olsa 8daire çıkartır. Evde 3 banyo ve tuvalet var mesela. Bizimkiler biraz abartmışlar tabi. Apartman dairelerine bakınca mutfakları çok küçük olur ve evde en sinir olduğum şeydir küçücük mutfak. Mutfakta yemek yemeyi bırak, yapman bile zor. Hele o mutfak tezgahları yok mu, yemek yapama diye yapılmış. Nerde mantı açsın yeni nesil apartman çocukları..
Dönelim yine şarap evine. Arkadaşın dizüstü bilgisayarını göstererek, garson çocuk; alayım isterseniz dedi. Bi sandalye çekip onun üstüne koyalım dedik yok müşteri gelecek dedi. Bizden baksa 2 masa var dolu olan toplamda 15civarı masa var. Ne olacakta dolacak burası derken içlerinde zayıf Mustafa kandıralı olan 4 kişi ellerinde ut, darbuka, klarnet, tef filan geldiler. Evet biz şaşırdık bilmediğimizden ama canlı müzik varmış mekanda. Klarnet sesini çok severim, amcalar sigara molası verdiğinde klarnetçi masamıza gelerek, kusura bakmayın başınızı şişirdik dedi. Olur mu ağzınıza sağlık diyerekten inip beraber sigara içtik. Sonra amca bizim masaya baka baka ne üfledi gırnatayı..

Gülü susuz seni aşksız bırakmam çaldıktan sonra hadi biraz oynayalım dediler ve şappi şappi rinaa rinaa moduna girdiler. Millet kalktı oynamaya başladı, henüz o kıvama gelmediğimden biraz daha içtim ama dayı masaya yapışıp klarneti kulağımın içine soktu çaldı durdu. En ayar olduğum olayda olsa, bu müziğin hastasıyım..

ekleme: başlıkla alakası yok ama dinlenir azizim http://fizy.com/s/102y3a

6 Kasım 2009

binlerce dansööz var


ne çok yalnız hissediyorum kendimi bu sıralar. İş hayatında yalnızım. Bilgisayar başına geçip saatlerce konuşmuyorum kimseyle, zaten konuşacak kimse de yok. İmalata gidip ustalarla edeyim muhabbet diyorum hemen mua goyyum naber lan, moduna geçiyorlar. O noktaya gelmeden ben kaçıyorum.
Akşam geç saatlere kadar mesaiye kalıyorum çıktığımda eve gidip yatıyorum. Moronkale olduk kaldık. Yarın efes blues fest. Var ve hala biletim yok. Kiminle gideceğimi de bilmiyorum zaten.
Arkadaş evleniyor düğününe gidiyoruz 3 erkek. Takımızı takıp alkol almaya gidiyoruz. Düğün salonu yanındaki park, ufak çaplı bi tekel bayii oluveriyor. Kafalar güzel olunca, yeter oynamaya geldik oynamayaa düğünlerde göbek atmaya moduna girip deli gibi oynuyoruz. Hatta salonda kolbastı oynayan 10yaş üzeri 2 kişiden biriyim ve hayatımda ilk kez kolbastı oynadım. Herkes eşiyle, sevdiceğiyle dans etmiş yerlerine oturmuş garip garip bize bakıyor, ozan başkan ki kendisi damat oluyor o gece; size ne içirdiler lan bu kadar diyor.
Sinemaydı tiyatroydu gidesim gelmiyor. Evde pcden dizi izliyorum arada: 1 kadın 1 erkek.. ne kadar da benziyor ilişkiler. Hadi git şimdi.

4 Kasım 2009

açılın ben hastayım


uzak dur bilader.. şş aloo..

canım sıkılıyore yine. grip miyim? yoksa burnum sinüzitten mi akıyor? triplerindeyim. uzak dur bulaşabilir.

kürt müsün? yine açılın. açılım açılın açıl hatta açılsınlar..

polis tribünde meşale yakan adamın götüne jop sokar, gözüne gözüne biber gazı sıkarken, istanbulda eylem yaparken yolda türk bayrağı açan bi elemana saldıran dtplilere bi numarası yok.

bir kar yağar ince ince, komandonun hali nice.. askerlik biteli 2 ay oldu oluyor orda kalanlardan ahbap olduğum bikaçıyla konuştum telefonda kar varmış azizim. iyi zamanda gittik geldik. dualarımız onlarla..


temel, gayserili bide haso ölmüşler
öbür tarafta cennetin kapısında bekliyorlarmış. kapıdaki eleman rüşvet istemiş bunları içeri sokacak. Temel hemen vermiş parayı girmiş cennete. Kayserili en son kaça olur diye pazarlık ediyormuş. Haso ise bana ne kardeşim devlet versin demiş.

yaa yaa

27 Ekim 2009

Niagara Niagara

dün akşam bunu izledim, epey olmuştu ve yine psikoza bağladım.. İzlemeyen varsa şiddetle ve hörmetle tavsiye edilir. Sonunda dumur olup kalıyorsunuz, elinizdeki vodka kesmemeye başlıyor. tret sendromlu bir kızcağızla, sakin sessiz bir oğlanın aşk hikayesi. izlenmesi gerekli diyorum inatla. sonu çok vurucu. hele o mektup sizi bitiriyor, çöküyorsunuz. müzikleride çok güzel. niagara yolunda bir aşk hikayesi.

26 Ekim 2009





ben seni özledim. ben sensiz çok yalnızım. ben sensiz olmaya bak kaç yıl oldu hala alışamadım. ben senin yaşamış olduğunu bile bilmeden özlüyorum. ben geceleri hala kendimi sana emanet ediyorum. sabahlar oluyor. gün doğuyor. her şey aynı her yer, aynı ve ben yine göbeğimi eritmekle meşgulum ama kilo versem yada vermesem göstermem gereken sen yoksun artık.
ben seni özledim. ben sensiz yaprak gibi yaşıyprum. rüzgar yada fırtına ne taraftan eserse essin, ben o tarafa yolcu abbas. gördüğüm minyon bütün kadınlar hala sen. bütün yeşil gözlü huriler sen. kızıl saçlı dilberler tıpkı sen. hatta bütün kadınlar sen gibi gülüyor. bütün kadınlar sen gibi mutlu olmayı bekliyor. bütün for women yazan parfümler sanki senin için üretilmiş ama hiçbirisi sendeki gibi kokmuyor.
ben seni özledim. ben sensiz sabahları sahile iniyorum. kedilerimiz geliyor yine. simit peynir kopartıp veriyorum. yiyorlar ama artık eskisi gibi bakmıyorlar. sanki her miyavda seni soruyorlar. sürtünecek bir kadın hele hele sen olmayınca sanki karın doyurmaya gelmişlerde hani ben onları doyurmaya mecburmuşum gibi yiyip gidiyorlar. sen olmayınca teşekkür bile etmiyorlar. hatta bide naz yapıyorlarki sorma gitsin. ben onların hizmetkarı onlar senin emanetin gibi...

Ben seni özledim. Haki yeşil giysiler alıyorum. Mevsiminde nergis alıyorum. Sanki sen varsında sana verecegim. Hani sevdiğin şekerler vardı ya onlardan ısmarlıyorum kendime. O şeker o kadar mı yavan olur Allah'ım deyip yolda cam silen çocukları sevindiriyorum. Onlar nasıl mutlu oluyorlar. Eminim senin aldığın tadı alıyorlardır. Hani o köprü altındaki çingene çiçekçi var ya her seferinde:
"Gelmedi mi daha senin ki ? Ne uzun gurbetmiş" diye sordu çok uzun bir zaman. Baktı ki artık sen yoksun. Artık sormuyor. Hatta çiçek almam için bana bile dönüp bakmıyor bile.
Ben seni özledim. Hasret adına yazılmış bütün kitapları, bütün şiirleri, bütün romanları, bütün makaleleri okudum. Hatta benim yazılarım bile ilgi çekiyor ama ben onlar gibi okumuyor sadece yaşıyorum. Ama sen hala nerdesin onu bile bilmiyorum. Bu sene kış o kadar çetin ve sert geçti ki burada. Kar kış kıyamet ama ben seni almaya gelemedim. Soba yanıyor. ekmek kızartıyorum. kendime birde çay söylüyorum. yine herkes orada ama sen yoksun. onlarda sormuyorlar seni..
biliyorsun hatta umuyorsun. gelsen beni bıraktığın gibi bulacaksın. gelsen yine o kocaman yüreğimi sonuna kadar açacağımı biliyorsun. yine seni çok sevdiğimi biliyorsun. ama "aşk her şeyi affeder" diyordum ya hani. yaşamadan bilememişim. senden ve herkesten özür diliyorum.
aşk ihaneti affetmiyormuş.
özlemime rağmen..

21 Ekim 2009

şnel! arbayt!



yengeniz süprizleri sevmiyor. genelde hatun milletinin hoşuna gider süpriz şekli, erkekler uğraşmaz veya işine gelmez. ya beceremediğimden veya harbiden hoşlanmıyor. ama alanya ya tatile gideli henüz 2gün olmamışken telefonla konuşuyoruz, kapı çalıyor diye telefonu kapatıp kapıya gidiyorum. apışıp kalıyorum, karşımda..

aynını ben yapınca olmuyormuş. bi anda dengesi, düzeni bozuluyormuş falan filan. peki bu beni engelliyor mu? okuluna habersiz gittiğimde öğrencileri beni yabancı sanıp ingilizce konuşmaya çalışmışlardı mesela.
restoranda garsona iş koyup evlilik teklif edicem, çok özel bi akşam ona göre muamele yapın. ben ayağa kalktığımda dans müziğini girin demiştim. güzel bi dans etmiştik. oysa ne evlilik vardı ne teklifi.

süpriz diye maça mı gitmedik, hipodroma mı. belki bunlar pek hoşuna gitmemiş olabilir. he ayrıca futboldan nefret eder kendisi. en azından voleybolu seviyor.

.......

hala iş hayatına alışamadım, bunu belirteyim. ben ne kadar alışamamışsam müdür denen adam paso yeni ürün getiriyor önüme. bi proje bitmeden başka makinada revizyon yapmam gerekiyor. mesaiye kalıyorum lan! kamçılanıyorum şerefsizim. buna rağmen yılmadan, mesai sonrası sinemaya gidebiliyorum. bu sezon hiç tiyatroya gidemedim açılışı yapmam lazım. hangi oyunla başlasam sezona diye bakınıyorum..


*******

dağdan inenleri bayram havasında, kırmızı halılarla karşılamışlar. ben geleli bi ay oldu lan nerdeydiniz o zaman?

götür beni gittiğin yere


Nefes filmini izledim dün akşam. sonunda Emrah'ın Götür beni gittiğin yere şarkısı çıktığında çok fena oldum. fazla şey anlatmak istemiyorum film hakkında. çok vurucu sahneler vardı..

filmi dolfin denen avm sinema salonunda izledik. film arasında, sigara yasağı olduğundan herkes alt kata inip dışarı çıkıyor sigara içmek için. neyse efem sigaramızı içtik tam içeri gireceğiz. millet güvenliklerle papaz olmuş. "saat 22den sonra mağazamız kapanıyor" diyor güvenlikçi. "ee içerdekileri çıkarsana o zaman" saçma sapan olaylar silsilesine kapılmadan çıkış kapısı biri çıkarken açılınca içeri daldım. peşimden herkes girdi izledi filmini. bi adam hala tartışıyordu. ben oralarda askerlik yapmışım filmini mi izleyemicem peahh...

19 Ekim 2009

hüleeaayn


ofisteki herkesin çocuğu olduğundan, çocuk muhabbeti yapıyorlar. evdeki yaramazlıkları filan. çocuk olsa da sevsem, ısırsam yanaklarından moduna girdim.

hafta sonu fena halde kafayı bulup, cami avlusuna yatıp "siz gidin benim başım ağrıyor" diyen adam gördüm. zorla kaldırdık bi gaz verdik soluğu seka parkta aldık. sabah 3 gibi seka park güvenliklerine selam verdik. güvenliklerin kullandığı akülü arabalara binmeye çalışan arkadaşı zor durdurduk. sabaha kadar elimizdekileri içip bitirince "istanbul a gidelim" dedik. kafalar hala güzelken "ulan istanbul sen mi büyüksün?!!" diye bağırdım köprüden geçerken..

eve gelip yatağa uzandığımda arabesk müzik dinlemek istedim ve dinlerken sızmışım yine aynı müziğin sesiyle uyandım. aynı şarkı mediaplayerda dönüp durmuş. tam kabus saatlerce o şarkı çalarken nasıl uyumuşum.

15 Ekim 2009

domuz gibiyiz


Domuz gribi Ankara'da okul tatil ettirdi
Sağlık Bakanlığı'nın salgın alarmı verdiği domuz gribi artık okullarda da görülmeye başlandı. Bilkent İlköğretim Okulu'ndan 5 kişi hastalık nedeniyle tedaviye alındı, okul 1 hafta tatil edildi.



aşısı çıkmış ilk biz almışız, yüklü miktarda. ardından sağlık bakanlığından uyarı geliyor "2010 da çok ölüm olacak" diye. 2 hafta sonra çocuklarda salgın.. tesadüf(!) yani. bildiğiniz denek oluyoruz.

12 Ekim 2009

işimdeyim gücümdeyim


ilk iş günüydü askerlik sonrası. daha ilk dakikadan itibaren bi projeyi üstüme yıkarak yan basmama sebep olmuşlardır efem. hemen bitmesi gerekiyormuş, acilmiş, fransa dan sipariş gelmiş, finlandiya ya teklif vermişler onlarda alacakmış. vay arkadaş beni mi bekliyorlardı. dur daha kahvemi içmemişim bozuk param yok makinaya atacak. bunu kimse sordu mu hee? bi tane sebil koymuşsunuz oraya su içip durduk akşama kadar.. toplamışlar ofiste artık ne kadar bilgisayar parçası varsa birleştirmişler, ortaya çıkan bilgisayarıda benim masama koymuşlar. P4 işlemci ile hayvani programda çalışıyorum. programın açılması yarım saat zaten. ama müdür bey yüreğime su serpiyor(!) "yeni klavye, maus, monitör siparişi vericem ben" diyerek..

sabah erken gittiğimden sigara da bulamamışım. ankara da öğrenci yıllarında alıştığım kırmızı paket winston soft bulamadım ama lanet bakkalda uzun parlament vardı.. kırıp kırıp onu içtim bütün gün.

ofisteki elemanlar hiç konuşmuyor, üstüne biri gidip kemençeli şarkılar açtı. neyseki işe dalınca etrafı unutuyorum ama iş bitince çok fena yorulduğumu anlıyorum. ismail türüt benzeri adamlar şarkı söylüyordu bir ara onu hatırlıyorum.

müdür beylerle başka fabrikaya gittiğimiz dakikalar, işin en güzel dakikalarıydı. bi sürü makina çalışıyordu gürültü vardı ama o kemençe sesinden daha hoş geliyordu kulağıma.

işe başlar başlamaz "çarşamba akşamı halı saha maçı yapar mısın?" dediler "daha ilk gün oha". önce bi ortamı keseyim ondan sonra bakarız maç mevzuuna. ama inanıyorum bi sürü hami, lemi, şota ve arçil kardeşler mevcut efem..
öperekten gidiyorum.. giderken Erol Evgin - Bir de Bana Sor çalıyor..

5 Ekim 2009

güzel yemek?

rahmetli dedem aklıma geldi. patatesin hiçbir türlüsünü sevmezdi "patates yemek mi be hadi ordan" diyen, uzun beyaz sakalıyla, kırmızı yanaklarıyla beni kendine hep hayran bırakmış biridir.
bigün ablam ne yapmış hatırlamıyorum bi yemek yapmış dedemin önüne getirmiş. dedem yerken ablam soruyor.

-dede nasıl güzel mi?

-yemeğin güzeli mi olurmuş. yemek yenir.

demiş. böyle bi diyalog sonrası ablam susup gitmişti.
hatta bigün ablam köyde kahve fincanlarının nerde olduğunu bilmediğinden (bide böyle bişey vardı köyde herşey saklanır veya saklamak için değil neden bilmem hep sağa sola sokulur onları babaannem dışında kimse bulamazdı)türk kahvesini çay bardağına koymuştu dedem neredeyse bastonunu ablamın kafasına indiriyordu..

ne kadar huysuz gibi görünsede bu anlattıklarımdan anlattıkları, yaptıkları bizi öyle severdi öyle bakardı. ekmek kızartır üstüne tereyağı sürer az biraz tuz serpip verir öyle yedirirdi bize. yediğim en güzel şey o olsa gerek. onun tadı bi daha gelmez..

29 Eylül 2009

noluyor noluyor..*

iş hayatına başlamadan önce gezmeli kafa dağıtmalı bol bol piiz yapılmalı felsefesiyle dün akşam yola çıktım. çıkmadan pamukkale turizmi aradım ki yer ayırtayım. peki dediler ayırttık yerinizi. çarşıya gidip geç kalacağımı anlayınca adamı aradım bilet sakata gelmesin dedim. "tamamdır aabi olmaz öyle şey bizde" dedi. otobüsün kalkış saatine 5 dakika kala gittiğimden çemkiremedim fazla benim bileti "onlayn almışlar aabi" baktım taklaya geliyoruz monitörden bayan yanları boş gözüküyor 3 tane başka boş yer yok arabada. evden çıkmışım bi kere kesin gitmem lazım. "bayanları yanyana oturtsak" diye o an çok parlak bi fikirmiş gibi heyecanlandım. adam "onu denicez aabi zaten" dedi. oysa bi tek ben düşünmüştüm sanki onu o an öyle istemiştim. bütün otogar beni alkışlayaydı...

otobüs geldi önce hosta, sonra bagajcı çocuğa, sonra şoförle bişeyler konuştu bana yer ayıran adam. baktım iş olacak gibi değil herkes otobüse binmiş bavullarını yerleştirmiş ben elimde çanta dışardayım hala. taklaya gelmeden şoförün yanına seyirttim. ben yer ayırtmıştım da bidibidi bayan yanı filan fark etmez ben kucaktada giderim, deyiverdim. benden cesaret alan şoför muavine esti gürledi "yok öyle tek oturmak tek bayanların birinin yanına yerleştirin" dedi. daha önce bayanlara rica edipte olumsuz yanıt alan muavin şofördende tırsıyor peki diyor ama giderken anladım ki tek oturan bayanlar ne dediyse çocuk onlarda da tırsıyor. tekrar gitti hatuna "yan tarafa geçer misiniz" şekli sordu. hatun kişisi "yerimden memnunum" cevabı verdi. ben uzaktan kesiyorum mevzuyu. neyse araba hareket etmeye başladı ben ayaktayım hala.. bu arada benim ayırttığım bileti adapazarından birinin aldığını öğreniyorum daha bi delleniyorum. kadının saçından tutup arabadan aşağı atasım geliyor oysa kadın haklı..

neyse oturuyorum adapaszarında binecek birinin yerine ada ya kadar rahat gidiyorum hatta o ortamda tv de "kutsal damacana" var ona gülüyorum. otobüs ada da durup yolcuları alınca ben yine piç gibi ortada kalıyorum. bayandan yine rica etmeler filan. ben iyice bunalıyorum bu arada (sezercik mode on). kadının hemen arkasındaki aile sağolsun karı koca ayrılıyorlar kadın diğer hatunun yanına geçiyor ben adamın yanında oturuyorum. "yahu madem kadının yanına oturulabiliyor ben niye oturmuyorum?" diye kafa yoruyorum. yanımdaki adam "ne var yani kalksa ölür mü? sanki" gibisinden bişeyler söylüyor. ben hemen gazlamaya başlıyorum adamı. adam coştukça coşuyor nerdeyse kadına türk filmlerindeki gibi "kaltak" diyip tokat atacak. hemen deli kadire dönüşüyor. nedense böyle durumlarda hep benim yanıma bi sofu denk gelir. bu adamda öyle biriydi ing. öğretmeniymiş. zaten tipten bi cemaat havası sezinlerken adam bütün hayatını anlatmaya başlıyor ta ki ben kulaklıklarımı takana kadar.

afyon civarlarında baktım biri dürtüyor sabahın 5i filan. yandaki adam "arkada boşalan yerler var oraya geçebilir misiniz?" diyor. adam iyilik yaptı şimdide sittir git diyor sanki. sezercik moduna girdik ya boynu bükük gidiyorum arka tarafa.

unutmadan tam metin dinlenme tesislerinden ki sakarya da olur kendisi çıkarken bi taksi durduruyor otobüsü. taksiden inen kadınlar adamlar otobüse saldırıyor. bi an deplasman otobüsündeyim hissi oluyor ama bana saldırmıyorlar. otobüste bi kız var hepsi onun üstüne çullanıyor. biri gırtlağına, biri saçına yapışıyor. kız evden kaçıyormuş tam yakalamışlar. otobüste bunu yapan evde neler yapıyordur efenim gel de kaçma..! işte böyle bi otobüse binip kafa dağıtmaya biyerlere gidelim dedik bi ton muhabbet.

bak bak uykuluydum ama şimdi aklıma geldi bi ara otobüs yanlış yola girdi e5te geri döndü filan acaip işler yaptı şoförün kafası güzeldi galiba. bütün sollama yapılmaz tabelalarını sollama yaparken gördüm. işte böyle sayın okuyucu.. hepinize selam eder gözlerinizden öperim.


* noluyor noluyor; müslüm gündüz basıldığındaki efekt :)

27 Eylül 2009

25 Eylül 2009

uyum süreci ayaa





hala uyum süreci ayaana takılmaya devam ediyorum. sevdiğim herşeyi yapıyorum sırayla. dün gece ilk alkolümü içtim.. bira tadı tuhaf geldi. gittim bara sordum tuborgmuş "tamam" dedim hala ayırt edebiliyorum.. izmitliler de takıldık acaip manzarası var bütün körfezi görüyorsun gölcük, değirmendere filan harika. ordan çıkıp hayatımda en ucuz bira içtiğim mekana (0,50 kuruş lise zamanı galiba) gittik. 2 kişiyiz ikimizde askerden yeni gelmişiz. tipler kayık olmalıki hayatımda zom barda ilk kez kapıda dam sorulduğunu gördüm. "ne ayak dam filan" dedik bi tane keltoş dikmişler "buralar hep benim" havasında "ben varken böyle" dedi. bende hafiften matiz olduğumdan "dam olsa niye gelelim boolum" dedim. iyice saçmalayacağımı fark eden arkadaş durumu kurtardı ufaktan yol aldık. sonra pub havasında bi mekana gittik en farklı özelliği yediğin yer fıstıklarının kabuklarını yine yere atman. orda efes vardı hemen fark ettim tadını. ardından arkadaş aradı "eve gelin pıley sıteyşın oynar piiz yaparız" şekli. hemen vodkaları alıp eve gidiyorduk fethiye de polis durdurdu kimlik sorduk. bizden baska kimseyi durdurmuyorlar sorduk niye böyle diye. "o piti piti yaptık siz çıktınız" dedi. bana o piti piti diyen bi adamı zerre ciddiye almam o yüzden fazla uzatmadım baktılar kimliklere yol aldık. ardından sabah kadar piiz ve pıley.. öğlen iş yerinden müdür aradı öyle uyandım. gel diyo adama ne diyeyim akşamdan kalmışım. ona da yol verdim bu sefer başka biri akşama piize gidelim diye aradı. sevenimiz mi çokmuş yoksa çabuk gebertmek için paso takılmaya çağırıyorlar anlamadım. bu gece erken yatacağım demiştim o da iki yazı yazayım diye kaldı..
ha unutmadan geniş aile diye bi dizi başlamış kanal d de (belki epey olmuştur) çok hoşuma gitti acaip makara..

19 Eylül 2009

wi wör solcır


tek sıfatının er olabildiği bi yerdeydim.. askerde anladım bu politikacıları kimin seçtiğini bu gazetecileri kimlerin okuduğunu, bu sanatçıları kimlerin gazladığını.. her önüne gelene "türkiye seninle gurur duyuyor" diye kimlerin bağırdığını çok iyi anladım..

hayatta ellerine geçirebilecekleri en yüksek mevkiye askerde sahip olan insanlar vardı. üst devre? haklısınız askere henüz gitmemiş gençler veya hiç gitmeyecek olan hanımlar bilmez. üst devre dediğin oranın genelkurmay başkanı(!).. en büyük artıları kumandanın ellerinde olması, üzerinde televizyonun durduğu masaya dizleri deyerek televizyon izleme gibi artıları var..

askeriye türkiyenin aynasıymış. bu ülkeyi terk etme sebepleri o kadar arttı ki.. askerlik anıları hiç bitmez derlerdi. ben hep sallıyorlar diye düşünürdüm ama öyle değilmiş artık ne anlatsalar inanırım.

bayramda bol bol tatlı yiyin. öyle uzmanların görüşünü dinleyeyim filan yok. çünkü hemen çıkarlar haber bültenlerine tatlıya dikkat edin diye. onlar tatlıcılara düşman olduklarından öyle diyorlar. yiyin gari..!! ben 2 gündür yiyorum hala doyamadım..

"varsın ölüm senden gelsin be gülüm biz onu şerbet der içeriz!!"


el öpmeye gelen ufaklıkları sevindirin. hatta varsa çoluk çocuk, kuzen, ana, bacı, gardaş artık kimse bi lunapark a gitseniz aso olur..

16 Eylül 2009

Sivil Hayata Uyum Süreci

merhabayın ağalar..

nasıl diyorduk ya?!! erman'ın dediği; "hanzoya hayatı yeniden öğretir gibi.." bugün kutsal topraklara geldim.. beni bekleyin anacım..

3 Mayıs 2009

arka sıradakiler

"il jandarmanın kahraman askerleriiii" sabah böyle uyandırılıyoruz =)
koğuşçumuz var uzun dönem asker.

nete girip iki futbol muhabbeti yaptım bişeyi unutmuşum onuda buraya yazayım dedim.. yüzbaşı bana kola ısmarladı çokta önemli değil =) 100 metrede 4/5 vurunca doğuştan asker olduğumu anlayıp belki beni bırakırlar dedim ama yok bi tek kola ısmarladılar.. ayrıca 25 metrede a4 kağıdını tutturamayan bi arkadaş vardı epilepsi hastası ama askere yollamışlar elleri acaip titriyor. yanımda o ateş ederken epey tırstım.

hepinizin gözlerinden öper selam ederim.
arka sıradakiler denen dizinin fanatiği olmamak çok zor burada. diziyi izlerken askerler gamze denen bi kız hakkında acaip şeyler söylüyorlar bağıra bağıra ne kadar ayıp süleyman ateş'e bu konuda mail atmayı düşünüyorum.

23 Nisan 2009

neşe doluyor insan

gelişimin ilk haftası sonrası 23 nisan diye yine girebildim nete. 5te gelip ismimi listeye yazdırdım 7ye sıra aldım. binlerce askerin olduğu bi yerde 7 bilgisayar olmasına rağmen sıra çabuk geldi (tanrım ne kadar iyimserim)

23 nisan sebebiyle bi günlüğüne gidip genelkurmay başkanının koltuğuna oturmak istedim ama kimse sallamadı..

ranzanın üstünde ben altında oflu bi hoca yatıyor. hem oflu hem ofta bi camide imamlık yapıyor. gökmen yerine kökmen diyor bana :) çekirdek manyağı bi adam. fanta ve çekirdeksiz bi akşam olmuyor koğuşta. askerin elinde şok gazetesi görünce suratı asılıyor ben yarılıyorum. sanki süleyman ateşmişcesine sorular soruyorum hocaya sonunda küfür ettiriyorum =))

pazar günü internetten çıkıp yatağıma doğru giderken çok kötü oldum. boğazım düğümlendi etrafa baktım gzlerim yaşardı. az önce normal hayatta gibiydim bi saatliğinede olsa unutmuştum....

bi kaç gündür sabahları kalkmıyorum yani kalkmıyorum dediğim en geç 7ye kadar uyudum. normalde 5te kaldırıyorlar ben kalkıp bi daha yatıyorum. geçen gün astsubay geldi yatarken gördü "koğuşş kalkkkk!" diye bağırdı kalktım yine yattım nasıl olsa gelmez diye. ardından tabur komutanı binbaşı geldi apışıp kaldık. yarınki yemin töreninden sonra çarşıya çıkamayabilirdik ama bize eğitim veren özel harekattan bi komutan var süper insan. onun sayesinde bir veya iki gün çıkabilicez. sonunda top kek ile kahvaltı yapmaktan kurtulup van da bi kahvaltı salonuna gidebilicez.

kısa dönemiz diye komutanlar çok iyi davranıyor bize. binbaşı bile elli kere sordu bi sıkıntınız var mı arkadaşlar? diye. 2 gündür topraklar uğraşıyoruz 150 kadar çukur kazdık bugün 23 nisan münasebetiyle sabahtan diktik tüm fidanları ve foto çekildik. inş. elimize geçer o fotolar. binbaşıya "yataklarıda bize toplatıyorlar" diyecek oldum ama "çok abartmayayım daha acemiyiz" dedim :)


istanbul da bir durak
durakta bir kadillak
kadillakta bir manyak
manyağın elinde bir kanyak
kanyak manyak tivist tivist


koşarken yaylalar söylenmiyor artık buralarda :)

19 Nisan 2009

çakma komando bilemedin özel harekat


van a gelişimin 1. haftası şerefine ilk kez internete girebildim.
buralar acaip yerlermiş. hele askeriyenin için.. sanki sabah kalkınca evde olucaz. veya akşama gidicem buraya tatile olmadı misafirliğe gelmiş gibiyim. bura nere aq

inş. herkes iyidir selam eder gözlerinizden öperim :) burda internet var arada girmeye çalışırım ama çok zor hakkaten. 3 hafta sonra van çevresine dağıtılıcaz o zaman hiç giremeyiz gibi. acaip şeyler oluyor ne yazsam bilemedim. üniversite mezunu olup sağ sol neresi bilmeyen adam varmış.

özel hareket eğitiyor bizi çok karizma elemanlar. sabahları gazinoya inince seda sayan ı görüyorum diğer saatlerde kral tv açık. fakat merak ettiğim bu kadar çok kral tivi izleyip tuvalet kapılarının arkasına hala niye kıral devre diye yazarlar. şok gazetesi heryerde :)
herşey yasak bişey imzalattılar intihar etmek bile yasak cezası var :)

güççüklerim gözlerinden böyüklerin ellerinden öper yaşıtlarımı ise sarmalarım

11 Nisan 2009

Heavenly Day



en çok özleyeceğim yerlerden biri burası. hafta sonları gittiğimiz 60 evler sahili. şu fotoyu daha dün çektim. maç sonrası arkadaşın mülteci minibüsüne atladık körfez yine çok güzeldi.. biraz üşüsek bile genel kanı "asker üşümez" oldu.
bir tepede veya sahilde olunca sanki hiç gitmeyecekmişim, o an hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. sanki cennet; sevdiğinle beraber sahilde denizi seyrederek, esen rüzgara karşı daha sıkı sarılmakla geçen zaman..

işten ayrılırken herkesle vedalaştım. 1 sene çalıştım ve 2-3 kişiyle samimi oldum zaten biri işten çıktı diğerleriyle yine görüşürüz diye umuyorum.. patronla görüştüm beni beklediklerini söyledi kariyer net teki ilana aldırma falan filan dedi. benim şuan zerre umrumda mı? değil..

zaten çoğu kıyafetim yeşildi. şimdi asker yeşili olacak ve adresim izmit yerine van olacak. pazar sabahı sabiha gökçen den gidiyorum. uçak kazasından çok korkarım hep aklıma Muhsin yazıcı'nın helikopterinden gelen telefon geliyor. yeni bi olay daha bi tırsıyorum.

6 Nisan 2009

Askerliğe hazırlık kahvaltısı



sabah kahvaltısı forza yeşil sermeyeymiş sonradan fark ediyorum.. çay deren çaydır. kendim demledim..

31 Mart 2009

sen içerdeyken ben, porno izlerken ağladım

sigarayı bırakmaya çalışırken üst üste sigara içme sebebi çıkıyor daha çok içiyorum. hastane ortamı kötü. ...yüz ifadeli insanlar hastane ne kadar güzel olursa çalışanlar ne kadar güler yüzlü olursa olsun insan bi an önce çıkmak için can atıyor.. bi sigara içmek için bile çıkmak, sigara dumanı değil aslında alınmak istenen...

öyle süpersonik bi ülkeyiz! ben niye yarın sabahın köründe istanbul'a sınava gidiyorum. şu hayatta kim olmak istersin deseler, kimin gibi olmak istersin deseler "1. bombacı mülayim , 2. Acıbademli Seyfi" derim. herkese selam eder kötü espriler yapmaya devam eder, play stationda rakip ararım. hayatında satranç oynamamış ama doktora yapan birine satranç öğretirim. çok iyi dans ve ısrar ederim.. tamam son cümle arak. (bkz: kemal sunal)

son zamanlardaki kolbastı modasını hiç sevmem. ben roman severim. olmadı çiftetelli ohhh.. askerden önce bi rakı içip kopmak lazım..

ben giderken buralarda Barış manço - benden öte benden ziyade çalıyor.

26 Mart 2009

8500

devlete olan öğrenim ve katkı kredi borcum. iki şahin alır gül gibi geçinir giderdim o paraya

23 Mart 2009

gölgelerin gücü adına

Gölcük’te henüz 1 yıllık evli genç çift, 17 Ağustos depreminde yıkılan evlerinin altında kalırlar. 9 aylık hamile bu genç hanımın kurtarıldıktan sonra getirildiği hastanede anlattıklarını televizyondan izledim: “Evin beton tavanı üstümüze çöktü. Tavanla aramızda sadece 1-2 santimlik mesafe kalmıştı. Hiç hareket edemiyorduk. Başımızı koyduğumuz yastığın altında bir tabancaya ulaşabildik. Tabancada üç kurşun vardı. Birisini dışarıdakilere duyurmak için kullandık. İki kurşun kaldı. Birini benim için diğerini de eşim için kullanıp intihar etmeyi önerdim. Eşim moral verdi, beni bu düşünceden vazgeçirdi. Uzun zaman sonra ağabeyimin sesini duydum. Biz de yanıt verdik. Babam, ‘Kızım orada mısın?’ diye bağırdı. ‘Evet baba burdayım ve çok iyiyim’ dedim.” Bu çift 13 saat sonra kurtarıldı.


Süleyman Ateş insanı izleyip koruyanlar serisinde yazmış bunu. biz ak sakallı dede gelip sayısaldan numara söylesin diyoruz kafamız rahatken. başımız sıkışınca ne lazımsa onu istiyoruz işte. Ne zaman Esra Ceyhan'a çıktı o zaman gözümden düştü ama yine de arada okuduğum bi kaç adamdan biridir din mevzusu yazan. buna mail bile atmışlığım var, gerçi sallamamış bi cevap yazmamıştı o ayrı. "deplasmana giderken oruç tutmasak seferi sayılır mıyız?" demiştim.
deprem sonrası izmit'e yolunuz düştüyse hep böyle hikayelerle doluydu. ağızdan ağıza dolaşarak abartılanlar vardır elbet ama böyle durumlarda var işte. ak sakallı dedenin işi mi bilmem. ama deprem zamanında benim gördüğüm sivil savunma ekiplerinin tarzanca kurtarma yöntemlerine rağmen kurtulabiliyorsanız bi güç var demekki..

22 Mart 2009

Bırakaman

Unutmamalı



unutamıyorum, zaten onlarda unutturmaya çalışmıyor. millet bunu istiyor. Seven mikilir hesabı. mikende seviliyor. 4s kuralı diye bize öğretilen bu muydu yani? ben sabah sabah seda sayan sanırdım. ne utanç bu. ben bu ülke vatandaşı olamam yahu! olmamalıyım!!

18 Mart 2009

benim adım kerim hepinizi severim

az önce ofiste başlattığım muhabbet sonrası kenara çekilip milletin fikirlerini yazayım dedim. mevzu erkeğin evlenme yaşı. Annelerin eş bulma çabasından bi şekilde açtım konuyu. hadi hadi söyleyeyim bi ferdi özbeğen parçası açtım, askerden dönünce bu şarkıyla dans edicem dedim muhabet olsun diye=) benden çok gaza geleceklerini nerden bileyim. "oo düğün var demek" diye bi başladılar. benim evliliğimden başladık bi ton muhabbet çıktı hala konuşuyorlar. stajyerimiz Mustafa 35 den önce evlenilmemesi gerektiğini söylüyor. yılmaz evli, benimle aynı yaşta bi çalışanımız. kendisi 25-30 arası evlenilmesi gerektiğini savunuyor. "askerden gelince evlendiririz seni" dedi. nedir bu çevrede bekar insan görmek istemeyen insan modeli? evimin nerde olacağına bile karar verdiler iki dakikada =) bu olay ankara da çalıştığım yerdeki hacı patronumda vardı. evlendirmeye çalışırdı çalışanları. bekar adamın aklı çelinirmiş öyle derdi. çok afedersinizz ama koduum herifi..

bugün öğle tatilinde muhasebedeki bayanlarla konuşurken evin en küçüğü ve tek erkek olmam konusu konuşuldu biraz. "sen çok şımarıksındır be ııı" dedi bi tanesi. öteki "ay bunun evleneceği kız yandı iki görümce aboovv" herkes fikrini söylemeye, boşalmaya başladı "ay 3 kaynana" , "biraz çirkef bi kız bul" , "öyle sessiz sakin olmasın"..... böyle bi kaç cümle daha ettiler. ben bi an ablamların canavar olduğunu gözümde canlandırdım. evde aç kurtlar gibi bekleyen gelinlik kıyafetini giyen kıza saldıracak yaratıklarmış gibi. kendilerinin kardeşleri olduğunu hatırlatarak, kendilerini tarif ettiklerini anlattım kendilerine. (bi cümlede bu kadar kendi olmamalı).

öyle işte blog.. araya planlamacımız sinan girdi. başıma iş açtı.

ha unutmadan "askere giderken eğlence yapacak mısın?" diye sordular. yok dedim ne eğlecesi ağlamanız lazım gidiyorum diye..

17 Mart 2009

Karanlıkta alayına gider

Az önce sinemadan geldim. son seansa ancak yer bulabildik. evet inat etmiştik. sonuna kadar mücadele ettik. gerçi bileti erken alıp marinaya salih reise gitmiştik.
neyse sinemaya belsa sinemalarına gittik ve belsa sinemalarının koltukları götgöte olduğundan boyumda 1.88 filan olduğundan sığamıyorum bi türlü. güneşi görmek filan istemedim çıkıp gidesim geldi. öndeki adam dönüp bişeyler söyledi ben hiç sallamadım. devre arasında koltuğu sallıyorsunuz demesin mi? dedi tabi. ne yapaydım dayı zor sığıyorum zaten dedim. gittim bi sigara içtim. dönüşte herkese kola mısır filan aldık. zart zurt herifin kulağının dibinde yiyip dibinde hürplettim kolamı. varsın filmde ağlamayayım ki herkes ağladı adama birazda olsa kıllık yaptıysam ne mutlu bana. bu olay sonrası aklıma gelen "sen askerde çok dayak yersin haa"

16 Mart 2009

Jerry Sloan yaşlanmış

Photobucket

takım kurulmadan bile oradaymış nerdeyse o kadar zamandır utah başında jerry sloan. zamanında oyuncuymuş. dün geçe utah - orlando maçını izlemek için geçtim tv başına kahvemi aldım. uzandım annem geldi "bakayım ne izliyorsun?" modunda. jerry sloan'ı görünce "bu adam bayağı yaşlanmış" dedi. oha dedim anne sen nerden tanıyorsun bu adamı? "mehmet okur'un hocası değil mi o" dedi. biz tam bu muhabbeti bitirdik 2. dakikada 2 teknik faul alıp oyundan atıldı bi nba rekoruna imza attı kendileri.. ben neye dumur olacağımı şaşırdım. sloan atılınca annem gitti yattı..
maçta howard şov başladı, memo rencide.. ilk yarı sonunda oyun tat vermeyince yattım..

bazen soruyorum niye iki blog var diye mesela bu postu nereye yazaydım =)

11 Mart 2009

kriz kriz dediğin nedir gülüm, Biz krizi şerbet der içeriz

Photobucket

dün akşam haberlere bakıyorum. hızlı tren seferlerine başlamış. aklıma hemen hızlı tren ayağına rayları düzelterek aynı treni kullanıp hızlandıran ve adına hızlı tren diyerek insanları kandırıp, ölmelerine sebep olan kaza aklıma geldi.. ben binmem bu trene dedim. hemen peşine yetkili kişinin basın toplantısını gösterdiler. benim aklıma gelen kaza bi gazetrecininde aklına gelmiş sordu. yetkili denilen adam yanındakine dönüp "saat kaç? ee bizim 11de toplantımız var bu işleri geçin treni yazın" hesabı laflar etti.. ülkeden gitmek için sebepeleri yazmaya çalışıyordum ama yetişemiyorum..

10 Mart 2009

bana kaderimin bir oyunu mu bu!?

Photobucket
askerlik şubesine gittim dün. eve gelen mektupta randevu tarihi 9 marttı. askeriye epey düzenli randevu filan veriyorlar diye düşündüm. kapıdaki görevli kimseye gelen mektubu gösterdim o da bana bi numara verdi sıra beklememi söyledi. 45 numarayı aldım. 11e doğru gittim baktım 25 numara yanıyor. daha bana 20 kişi var. dışarı çıkıp sigara içmeyi düşündüm ama askeriyeden giriş çıkış çok dertli hiç kalkmadım yerimden. kulaklığımı taktım müzik dinliyorum.. baktım saat 11:30 oldu 27 numara yandı. içerde epey memur vardı ama 3 tanesi çalışıyordu. onlarda ite kaka giden arabalar gibi.. öğleye kadar halleder çarşıya giderim ümidiyle gitmiştim. çok sıcaktı dün hava uykumda gelmişti.

dayanamayıp memur kadının yanına gittim ve ben 45 numarayım aynı zamanda randevum var bugün halledebilir miyim işimi? diye hafif çemkirdim. ne randevusu? sorusuna elimdekileri gösterdim. kadın; 'ama sizin işiniz üst katta burda işiniz yok' dedi. hemen kapıdaki adamı bulmaya gittim fena uyuz olmuş daha başlamadan askerliği yakacaktım o kadar uyuz oldum. bana numara veren adamın yerinde bi asker oturuyordu adamı sordum bilmiyorum dedi. ben görevliyim burda dedi. daha beter sinirlendim. asker abi filan dedi bana. ben daha askere gitmeden namım almış yürümüş olmalıydı.. üst katta ne var beni oraya yolladılar dedim. yine bi numara olayına girdik. bu sefer 39.. gidip bekliyorum bu sefer 15 kişi filan var önümde. buradaki görevlilerde alt kattan farksız. hareket edip enerji harcayıp acıkırız diye düşünen somali vatandaşı gibiler.. sıra bana gelmeden öğle tatili oldu. kapatıyoruz gerisi öğleden sonra dedi. ben hemen atladım. amele pazarındaki "e been" diyen Kemal Sunal gibi. derdimi anlatınca adam 'sizin beklemenize gerek yoktu' dedi. 'neyse öğleden sonra gelin halledelim' dedi. bütün mallığı kendimde arayarak dışarı çıktım bi saat vakit geçirecek yer yoktu o civarda. bi börekçi buldum çay içip bişeyler yedim. hep anormaller beni mi buluyor yoksa herkes mi böyle? böyle mekanlara yalnız gittiğimde hep etrafı keserim genelde. insanlar ne yapıyor diye. burada 3 masa doluydu biri o adam, diğerinde liseli çift vardı. liseli aşıklar daha güzel bi görüntüydü taa ki adam "kızım çaay!" diye bağırana kadar. hani yangın var! diye bağırılır ya milleti uyarmak için. aynen öyle bağırdı. o çaydan sonra 3 çay daha istedi adam. inatla bağırdı bu ara liseliler kalkıp gitti zaten amcaya dayanamayıp. bana laf atacak gibi baktı hani muhabbet etmek isteyen adamlar gibi. ben hemen telefonla birini aradım.


döndüm şubeye üstk kata çıkıp memuru buldum. seferberlik uzmanının odasını gösterdi. dedim ne seferberliği savaşa mı gidiyoruz? kapıyı çalıp içeri girdim. yüzü asık bi memure vardı içerde. (yastık çekerek memure sek sek sekerek memure)....

kadına derdimi anlattın yüksek lisans var mı? yok dedim. kpds ye girdiniz mi dedi. düşündüm, askerde teknik resimden anlayan var mı diye sorarlarsa atlama kesin duvar filan boyatırlar diyen üretim müdürümüzün dedikleri aklıma gedi. yok girmedim dedim. kadın sanki bişeylerden şüphelenmiş gibi

kpss değil kpds?
yok yok girmedim
yanlış anlamadınız di mi kpss değil kamu personel dil sınavı?

(işte tam bu an "yok lan o kadar gerizekalı değilim" demek geçti içimden)
bu kadar gerekli bişeyse keşke girseydim dedim.

cuma gününe randevu verdi evraklarımı alacakmışım. gelirkende bi sürü fotokopi istedi. ben ikametgah ve fotografta götürücem onlarda hep lazım oluyor. çıkarkende 'varsa sınav sonuç belgenizide getirin' dedi.

yeter ya! bi yalan söyledik bu kadar üstüne gelinmez adamın. verin bana görevi kısa dönem korgeneral olarak yapayımda bitsin..