29 Kasım 2008


üst üste yakılır sigara. küfür gibidir. bazen sadece kül düşmesindir derdim. arabeskleşir bazen amerikan ruhum. bu şehrin gecelerinde detone ölümler görmüştük. arkası yalandan sevişmeler. ayrılığın tortusu birikti gözlerime "to be or not to be" benim ikilemim değildi. yeni türküler söylemeliydi insan. yeniden aşık olmalıydı. asıl mesele yaşayabilmekti. düşünüyorum o halde varım mı? düşünüyorum o halde varsın mı?
ne diyorum ben ya, siz şarkıyı dinleyin yeter :) bir de şu takvimden istiyorum

25 Kasım 2008

boş ol boş ol boş ol



hayat ne zor be blog. caner'le aydın'ı bile ağlatmış.. benim dövüne dövüne ağlamam gerekmez mi.. hala gidip o kafe, bu çay bahçesi dolanıyorsun. eski sevgilin yeni sevgilisiyle sei tanıştırmamışmıydı kuzum.. niye hönk diye kaldın lan? dunkof musun. ne güzel adammış halbuki o dunkof. normal hayatında öyle merdivenleri çifter çifter inmezmiş..


lombak'ın ilk sayısını aldığım gün hissettiğim heyecanı tarif edemem be blog..

hele vesikalıktan karakter tahliline gönderdiğimiz mektup içinden arkadaşın resmini alıp tahlil yaptığı sayıyı gecenin bi yarısı ankara'da lombak aramıştık.

kötü kedi şero tişörtleriyle az mı gezdin he.. nerdedir şimdi ne yapar ? arayıp sordun mu. vefasız herif




fordun şu reklamına hastayım. ford yapasım geliyor. yani makinacı olduğumuzdan diyerekten..

forden sie bitte.. (böğğğğ)

Sennur'a Yardım


Sennur henüz 31 yaşında. 2007 yılının Ağustos ayında lösemi (AML2) tanısı konuldu. Hiç ümidini kaybetmeden gerekli kemoterapi tedavilerini gördü.

Ancak bu yıl da Temmuz ayında hastalığı tekrarladı. Sennur’un iyileşmesi, önümüzdeki bir ay içinde ilik nakli ameliyatı olmasına bağlı.

Yapılan araştırmalarda onun için yurtdışında gerekli donör bulundu. Ancak ilik nakli için yaklaşık 300.000 YTL’lik bir tutar gerekiyor. Aile olarak varlıklı olmadığımız için bu amaçla satacak yalnızca bir evimiz var. Ancak, ameliyat bedelin yarısını bile karşılamıyor.

Sennur, lösemi ile olan savaşına halen gülümseyerek devam ediyor. İnsanın ne zaman nelerle karşılaşacağı inanın hiç belli değil.

Bizi; ailesi ve arkadaşları olarak biraz olsun anlayabiliyorsanız lütfen Sennur’un iyileşmesi için ona yardımcı olalım.
http://www.sennur.net

24 Kasım 2008

Mahmut Hoca Olmak



her öğretmenler günü ilk aklıma kendi öğretmenlerim değil o gelir. Millet okuldaki haylaz çocuklara özenirken ben ona özenirdim. CMYLM "ben iyi bir öğrenci değildim tamam ama her öğretmende mahmut hoca değil" demişti. O halde Mahmut hoca gibi mesleğin hakkını veren tüm öğretmenlerimizin gününü kutlarım..


Öğretmen'e..

"Öğrenmesi gerekli, biliyorum;
tüm insanların dürüst ve adil olmadığını.
Fakat şunu da öğret ona,
her alçağa karşı bir kahraman;
her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır.

Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona.

Zaman alacak biliyorum,
fakat eğer öğretebilirsen ona,
kazanılan bir liranın,
bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret.

Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona
ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.

Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona,
bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...

Eğer yapabilirsen,
ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı,
gökyüzünde ki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların,
ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğ i...

Okulda hata yapmanın,
hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.

Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret,
herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...

Nazik insanlara karşı nazik,
sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona.

Herkes birbirine takılmış bir yere giderken,
kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluna.
Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini,
ve sadece iyi olanları almasını da öğret...

Eğer yapabilirsen,
üzüldüğ&u uml;nde bile nasıl gülümseyeceğin i öğret ona.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.

Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona, ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...

Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını,
fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.


Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona,
ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa,
dimdik dikilip savaşmasını öğret.

Ona nazik davran, fakat onu kucaklama,
çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır.

Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun,
bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.

Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret,
böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır...

Bu büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bak bakalım "

23 Kasım 2008

Kızım Seni Futbol Delisine Vereyim mi? - Selahattin Duman

Müge Atalay Erkekler evlenilecek kadını gözünden tanır! yazmış. Ben yazamadım ama bunu paslaşmak istedim.. Selahattin Duman döktürmüş.. Buyrun:


Kızlara bu soruyu soracaksın.. Eğer türküdeki gibi “İstemem babacığım istemem..” nakaratıyla karşılık verirlerse televizyonda dizi izlemeyi yasaklayacaksın.. Açacaksın belgesel kanallarından birini.. Börtü böceğin aşk hayatını seyredip dursun..

Aile yazarınızın “Kızlara en hayırlı kısmet maç manyaklarından çıkar” bahsinde kaleme aldığı risalelerin ikincisidir..
Hayatta maç seyretmek ve üremekten başka isteği olmayan erkek ırkının ıslahından bahseder..
Yan etkisi yoktur..
Bu peşrevi yaptıktan sonra kaldığımız yerden devam edelim..
Çarşamba günü oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçının neden kısmet seçme konusunda en iyi pazar olduğunu açıklayalım..


***


Köşe yazısı marifetiyle verdiğimiz kurslara devam eden genç kızlar bilir.. Kursa yeni yazılan kızlar için bir daha söylüyorum..
Niyetiniz eğlenmek, hoşça vakit geçirmekse “uçuk kaçık, hafif serserimtrak..” erkeklere takılın..
Hani üç beş günlük kirli sakalla dolanan.. Kendilerine yaptıkları şekillle “İkinci el James Dean” havalarında gezinenler vardır ya!
Bunlardan iyi flört olur..
Çoğu baba parası yediğinden evlenecekleri kızlara o kadar hayırları dokunmaz..

EVLİLİK FARKLI

Ammaaa! Evlenme vaktiniz geldiğinde kendinize mutlaka bir sersem bulun..
Hafif şaşkın olsun.. Kravat bağlamayı bir türlü öğrenemesin.. Evde tek başına kaldığında karnını doyuramasın..
Diyelim ki yumurta kıracak..
Sahanı ocağa koysun, yumurtayı eviyenin içine kırsın.. Sonra “Nerede yanlış yaptım?” diye bön bön baksın..
Bunlardan iyi koca olur.. Karılarının dizinin dibinden ayrılmazlar.. Dışa karşı pek itiraf etmeseler de elindekinden daha iyi kadın bulamayacaklarına inanırlar..
Bu da sadakatlerine kaynak yapar.. Kuvvetlendirir..
Memleketimiz ünlü bir mankenimizin “Tamam anladık geri bir ülkeyiz ama lütfen bu kadar da geri olmayalım..” dediği türden bir yerdir..
O yüzden de mankenimizin lafı bize pek “ileri” gelir..
Geri olduğumuzdan evlenme vakti gelmiş tüketici kızlara “iyi kısmet bulacak” pazarlar kuramamışız..
Nisa kısmına “Aman Fener-Cimbom maçlarını kaçırmayın.. Gözünüzü dört açın..” dememiz bundandır..


***


Test edilip, Türk Standardları Enstitüsü’nden onay alınmıştır..
Bu memlekette erkeğin en dağıldığı ortamlar bu maçların oynandığı günlerde gözlenir..
Herhangi bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı yaklaştığında erkek kısmı hafiften sapıtmaya başlar..
O maçı düşünerek yatıp kalkar.. O maçın kendine göre umduğu sonucundan “şehvetengiz hazlar” türeten akıl oyunlarına girer..

İLK BELİRTİLER..

İster Fenerli ister Cimbomlu olsun, maç havasına giren bir erkeğin önce paranoyaları yükselir..
Federasyonun, hakemlerin tuttukları takıma karşı bir komplo düzenlediğine inandıklarından “Ben söylemiştim..” demek için, maç saatini heyecanla beklerler..
Heyecan iştahı keser..
Sosyal hayata dönük isteksizliği artırır.. O günlerde evli erkeğe karısı ne derse desin “evet” cevabını alır..
Çünkü erkeğin muhakeme yeteneği maça kilitlendiğinden hiçbir şeyin önünü ardını göremez hale gelir..
“Kocacığım.. Ben bavulları hazırladım.. yandaki komşu ile kaçıyorum.. Hani beyaz Honda’sı olan..”
“Uyar..”
“Akşam annenler yemeğe gelecek.. Tarım ilacını çorbalarına koymayı unutma.. Bu gece bitirelim bu işi..”
“Hallederiz..”
“Kız evden kaçtı.. Pavyonda çalışacakmış..”
“Hayırlısı olsun..”
Böyle bir kocadan iyisi Şam’da kayısı.. Arasanız bulamazsınız..


***


Bekâr bir genç kızın böyle bir koca bulabilmesi için yapması gereken tek şey, televizyondan topluca maç seyreden erkekleri gözlemesidir..
Özellikle bekâr erkeklerden gözünü ayırmaması lazımdır..
Maçı sakin sakin seyreden biri varsa ondan koca olarak hayır gelmez.. Çünkü duygularını kontrol edebildiğinden içten pazarlıklıdır..
Düğünün haftası bitmeden kıza verilen takıları bozdurup, repo yapmaya kalkar..
Kıza da hayatı boyunca “tek taş yüzük” almaz..
ZIRVA BORSASI..
Adaylar içinde en çok bağırıp çağıran en makbûlüdür..
Hele şuursuz şuursuz konuşuyorsa ona koca olarak paha biçilmez..
Kısmet aranan genç kız mümkünse, maç seyredilirken yapılan konuşmaları teybe almalı.. Daha sonra defalarca dinlemeli..
Hangi koca adayının kafadan gayri müsellah olduğu böylece kabak gibi ortaya çıkar.. Yanılma payı azalır..
Son Fenerbahçe-Galatasaray maçı bunun için harika bir örnekti..
Kendi sektörünün en akil adamı olarak bilinen bir büyük yönetici, bir CEO ile birlikte maç seyrediyorduk..
Adamcağızın karısı telefonla aradı.. Olur ya! Kocasını özlemiş.. Gündüz vakti görmek istiyor..
O da yarım ağızla “Peki gel..” dedi..
Kadıncağız geldi..
Adamın şuuru maç saatine doğru yavaş yavaş gitmeye başladı.. Karısına “Sen çek git.. Evde otur..” demeye gelen laflar ediyor..
Neden mi?
Daha evvel denenmiş, test edilmiş.. Kadıncağız Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanırken televizyonun etrafında dolanmış..
O maçları da Fener kaybetmiş..


***


Yani kocanın elinde “bilimsel sonuçlar” var.. Çok sevdiği karısının maç saatlerinde takımına hayır getirmediğine inanıyor..
Ben böyle şeylere inanmam lakin adam haklı çıktı..
Karısı “Peki.. Peki..” gidiyorum dedi, kalkıp mantosunu giyene kadar Hakan Şükür ilk golü attı..
Adam “Bak erken gitmedin golü yedik..” diye cıyakladı..
Kadın ister istemez başkalarının yanında kendini savunmaya çalıştı.. “Benimle ne ilgisi var..” diye biraz oyalandı..
Kadın oyalanırken bu kez hakem Fener’den Lugano’yu oyundan attı..
Bu örneği herkese ders olsun diye anlattım..
Maç ortamından kocanın en sersemini seçmek “evlilikte huzuru korumak için” tek başına yeterli değildir..
Kocaya maçlarda sapıtma özgürlüğü de tanımalı ki işin sonu hayırla bitsin..

20 Kasım 2008

Ağzıma sıçan dersler #1 - Auto Lisp



Dersin içeriği; 'auto cad denen meşhur çizim programı içerisinde yazılım yaparak kolaylık(!) sağlayacak yeni programlar üretmek' gibi bir şeydi. Ancak öğrencileri felç ederdi. başka okulda okultulmuyor bu ders. sadece gazi üniversitesi öğrencilerini verem etmeye yarıyordu. Bu konuyla ilgili yazılmış bi kitap yoktu zaten. sağolsun hocamız Hüdayim Başak tez konusu olarak öğrencilere bunu vere vere sonunda bi kitap yapmış. kitabınıda kitapçılardan değil kendi odasından almamızı ısrarla tavsiye etmişti. sınıf listesi yapmış, kitap alanların adlarının yanına + koyuyordu. dedik kitabı alırsak geçeriz heralde. zaten kimsenin anladığı yok. aldık kitabı. tabii kaldık sene sonunda. derse gelip kitaptakilerinin aynını pavırpoirtten büyük teknolojiyle perdeye yansıtıp, sınıftan birine okutturuyordu.

"bu ne lan nasıl üniversite eğitimi?" diye düşünürken arkadaşın biri aydınlatmıştı "ne güzel program yazmış adam. ne işe yarıyor acaba" bu kadarı ağır gelmiş bi daha derse gitmemiştim zaten. satırlarca program yazıyorsun. sonunda sana bi kare çiziyordu. oysa aynısı otoket denen programda bir tuşa basılarak yapılabiliyordu. neymiş efem mantığını öğrenecekmişiz. sıçarım mantığına bu dersin dedim.. 2 kere aldım. 2. sefer kopya çekerek geçtim.

üstelik 2 dönem vardı bu ders. şimdi birini kaldırmışlar tek dönem olmuş. bizden sonraki mezunların beyinlerde oluşan hasar yarıya inmiş olacak. zaten bu hüdayim başak'ı size başka bi postta anlatmak isterim. çok acaip bi adamdır.

bunu anlatmadan edemicem. bigün bölümler arası turnuva oldu okulumuza melih gökçek tarafından yaptırılan çim sahada. bizim bölümün maçı diye izlemeye gittik. baktım teknik direktör bu. devre arası kulübeye yaklaştık oynayan arkadaşlar vardı. hoca toplamış takımı başına taktik veriyor heralde dedik. biraz daha yanaşınca verdiği taktik beni benden aldı "hadi çocuklar iyi oynayın"..


18 Kasım 2008

Tam Sağlıklıyım

Askeri hastanedeki doktor gözlerinden çıktığını düşündüğüm x-ray ışınlarıyla beni benden alıp. "ameliyat oldun mu" diye sorduktan sonra "tam sağlıklı" raporunu zart diye imzaladı. diğer ikisini hiç görmedim. 3 doktor tarafından muayene edildim ama ben 2 sini hiç görmedim. beni gören ise toplam 10 saniye kadar bana baktı.

tıp ülkemizde bu kadar ilerlemiş işte.. beni türk hekimlerine emanet ediniz. diye boşuna dememiş atam..

15 Kasım 2008

Memleketi ayağa kaldıran Sakal-I Şerif hakkında

Gazetelerde , TV lerde bir SAKAL davası sürüp gidiyor. 21. yüzyılda halâ Devletimizin Başbakanından Kültür Bakanına kadar ilk çağın insanları gibi totem peşinde koşuyoruz. Bunu önlemek için HZ . Muhammet “Yarap benim eşyalarımı tapınak vasıtası yapma” demiş. Bu hadis, Peygamberin ağzından çıktığını, bütün hadiscilerin kabul ettikleri 17 hadisten biridir. Bu sözü söyleyen Hz.Muhammet traş olurken kıllarını toplattırır mıydı? Dünyada yüzlerce sakal şerif, diye tanımlanan kıl var. Hepsi uydurma. Topkapı Sarayı Müzesindeki Kutsal Emanetler, diye saklanan bir çok eşya onun bunun saraya, bahşış almak için getirdikleri nesneler. Fatıma anamızın seccadesi denen seccade 17. asır halısı, Peygamberin teyemmüm taşı olarak saklanan bir Asur tableti. Buna göre daha bir çokları. Bunları bir kitap halinde toplayan ilk Müze Müdürü Tahsin Öz’ in 1953 yılında basılan kitabı, ne yazık ki, zamanın devleti tarafından hemen toplattırıldı.O günden bugüne ülkeyi ayni kafada olanlar idare etti. Uydurulmuş şeylere inanmak, doğruları araştırmaktan daha kolay geliyor insanımıza. Bu sakal olayı bana başka bir olayı hatırlattı. 1970- 78 yılları arsında eşim Kemal Çığ Topkapı Sarayı Müzesi müdürü idi. Daha önce de müdür yardımcısı, kitaplık şefi olarak 1944 yılından beri çalışıyordu Müzede. Müdürlüğü esnasında o zamanın Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan Kutsal Emanetleri ziyaret etmek için randevu istiyor. Kemal Çığ gazetecileri getirmemek koşulu ile halka kapalı olan bir günde randevuyu veriyor. Karalaştırılan günde büyük bir cemaat akın ediyor Kutsal Emanetler salonuna. Peygamberin hırkası olarak tanımlanan hırka çıkarılıyor. Gelenler büyük bir huşu içinde dualara, kuran okumalara başlıyorlar ve sonunda her ay bu ziyareti yapmaya karar veriyorlar. Salonda iş bitince eşim baştakileri odasına kahve içmek için davet ediyor. Tam kahveler bitmek üzere iken Kemal Çığ “hazır bütün din büyüklerimiz burada iken kafamı kurcalayan bir soruyu sormak istiyorum” diyor ve sorusunu soruyor: “benim bildiğime göre Hz. Muahammet’in ağzından çıktığında bütün muhaddislerin hemfikir olduğu 17 hadisten biri “ya Rab benim eşyalarımı tapınak vasıtası yapma” dır. Şimdi sizin hırkaya ve diğer eşyalara dualar yapmanız bu hadise karşı değil midir? Der. Hepsi birden yerlerinden fırlar bir şey söyleyemeden oradan ayrılırlar. Fakat her ay gelmeyi istedikleri halde bir daha uğramamaları, sorusunun yanıtı olmuştu.

Şimdi ben de bugünkü hocalarımıza soruyorum: Böyle bir hadisi biliyor musunuz? Biliyorsanız neden bir sakal kılı, bir hırka peşine düşenleri, onlara dua edip onlardan medet umanları uyar mıyorsunuz?

Muazzez İlmiye Çığ


18 Nisan 2008

13 Kasım 2008

Yemek yiyemen



fabrikada geçen gün olay oldu. yemeğe giden bi kız çığlık atmış. yemeğin içinden kötü bir şey çıkmış. soruyoruz kıza ne çıktı diye. "ay çok iyvreeeanç" dedi. harbi merak ettim ne çıktı diye. "ya fare mi çıktı ne söyle yemicez zaten" dedim. "iğrenç bi örümcek" varmış yemeğin içinde. "hay allahım bende bi şey sanmıştım ne var o hayvanda rızkını arıyormuş" dedim gülerek.

yemek şirketiyle kavga etti müdürler filan. şirket "gıda mühendisi yolluyoruz" desede bizim müdür "bence örümceği araştırmak için bilim adamı yollayın" dedi. ne kadar uzattılar mevzuyu adamlar geldi saatlerce görüşmeler filan. bi örümcek nelere kadirmiş.

2 gündür yeni bi şirket getiriyor yemekleri. 3 günlük deneme süresiymiş. ilk iki gün tabildotu elime aldığımda suratımı görür gibi oldum. çok temizdi. bakalım deneme sonunda ne olacak.


postu yazdım resimdeki dayı geldi aklıma; Hüseyin SAP

izmit te niye normal bi adam yok. haber burada

10 Kasım 2008

seferi oldum pilog

cuma akşamı ankara'ya diye çıktığım yolda c.tesi akşamı nazilli'deydim. pek güzel, pek şirin bi yer nazilli. "son zamanlarda bozuldu" diyo arkadaş ama yinede güzel lan. yeşil bi kere. ege bi kere. efe demeyin deliriyor bu egeliler :) kendilerinden geçiyorlar :p

hemen geçtim Hamdi abiyle tanıştım anadolu ekspresi vagon 2 deki herkes tanıdı zaten. bağıra bağıra konuşan 60 üstü bi amca-dede arası amcaya daha yakındı hamdi abi. öndekilerin ve arkadakilerin homurdanmalarına aldırış etmeyen, zaten duyamayan. bi selam verdikten sonra hayatını anlatmaya başlayan amca. coştu bi ara. "oğlum sen daha gençsin, bu dünyada; yiyicen, içicen, sigicen" deyicerdi. herkes duyuyor tabi vagonda. oahuaueuae diye gülsemde utanmıştım. bişeyde diyemiyordum coşmuştu artık. sigara içilmiyor ya trende. "git baksana içilcek yer var mı haber ver bana" dedi. ben yemekli vagona gidip biraz piiz yaptıktan sonra geldim uyudum. öndeki hanım teyzelerin "kafa sigtiniz bi susun" manasina gelen "sabah, göreve gidiyoruz ankara'ya" dedi. Hamdi abi bana döndü "ne diyo o?" dedi. ahuehuaueahuea uyudum lan kulaklıkları takıp.

dönüşte pamukkale turizm sağolsun heryerde durdu. osura osura uyumak istedim ama rahat edemedim. yanımda denizliden binen amcanin şivesi "yiyin gari" diye leys teyzesi gibiydi ama uykum olduğundan konuşamadım. sabah yatgımda 1 saat uyuyp kalkıp işe gittim. yoruldum be pilog
yoğurt almaya kim gidecek
tartışmalarına bıraktı yerini
lenin – marx ve saz arkadaşları
hayata döndük
farkettik ki
paramız yok

masa başı başarısızlıklar
anneme kızma anlarım
kahveye esir uykusuzluk
hepsi ne için
soru için- çok geç artık

bir küçük bakış arar oldum
insaflı bir tek bakış
dostluk mazide
aşk kalp yakış
ve ellerin
sadece düşümde artık

4 Kasım 2008

olmasa blogun, yazdıkların olmasaaa



ömrüm boyunca şu sarı servislere binmeden mezun oldum. şimdi öyle bir servis var iş yerinde. sabahları boş oluyor, akşamları; kasasında mülteci taşıyan kamyonlar gibi. herkes üstüste.

nedir bu servislerden çektiğim.. bi şahin çeksem altıma. püf..





sonunda seçtiler. niye seçim yaparlarsa. amerika siyaseti, politikası hiç değişmiyorki. kim olursa olsun başta. obama ilk açıklmalarında "ekinler dize kadar, tayyip gel bize kadar..." demiş.




302 mersedesleri çok severdim. eskiden en konforlusu bunlardı. böyle şehir içine dönüşünce bütün esprisini kaybetti gözümde. düşünsene travegoları belediye alıp şehir içi yapıyor. ne beklersin sonra. 302s çıkardılarsa bile. soğumuştum bi kere.

Açar Direnmenin Gülleri

hep yanlış bellendi
ekmek dendi
herşeyin başı

düşünülmedi ekmeğin ötesi
ekmeğin yanına zeytin
ekmeğin kıyısına peynir
ekmeğin üstüne yağ ve reçel
düşünülmedi
bilinmedi insanın değeri

emeğin beşe
emeğin üçe
emeğin hiçe
derken birden direnmenin gülleri

desek de kolay olmadı elbette
kolay olmadı varmak kıyısına
kan ile pekiştirmek
kitap ile güzellemek
birer kırmızı gül bırakmak tezgâhlara
kolay olmadı

direnmek güzel ve anlamlı
direnmek canımızın bedeli
ki biliyoruz gayrı
ekmek değil herşeyi başı
insanca yaşamak şu yeryüzünde
en güzeli.

insanca yaşamak kurallara bağlı
örneğin: çekiç mi tutar elin mala mı
bir makineye mi yol verirsin
bir araca mı hükmedersin

önce bileceksin
çekiç nasıl tutulur
nasıl sallanır mala
hangi anahtara dokunsan makine kudurur,
hangisine dokunsan uysallaşır elinin altında
bileceksin

ve bileceksin iş yasaları ne buyurur
nedir ne değildir sendika.
kaptırmayacaksın payını
üçkağıtçıya hayına.
halkı halkın adıyla nasıl vurdularsa
nasıl vurdularsa korkunun adıyla
gerektiğinde sen de vuracaksın
yasalarla vuracaksın
sendikanla vuracaksın
ki adın ünlene cumhuriyet’le yan yana
ki insan gibi yaşayasın şu ölümlü dünyada.

Ruşen Hakkı

3 Kasım 2008

Anlayaman





bana sürekli tokalardan, takılardan, makyaj malzemelerinden filan bahseden bi kız arkadaşım yok iyi ki. öyle bir mevzuya bulaşmış arkadaşım var. çocuk 4-4-2 diyor, kız balyaj yaptırsam nasıl olur? diyor. çocuk sokaklarda gezmeyi, parklarda dolaşmayı seviyor. kız, şaşalı (çok süper laf) restoranları, kafeleri terch ediyor.
çocuk çok seviyor, kız da..

aşk şıp sevdi sakızlarındaki gibimiymiş neymiş?

bu ne yaman çelişkiymuş anacum..