19 Aralık 2011

ıkınacaksın hacı

Olmuyorsa zorlamayacaksın, diye bir klişe var. Böyle bazı klişelerden nefret ederim ben, işte bu onlardandır sayın gargarayapanlar.
Olmuyorsa olmuyor diyip işin içinden çıkabilmenin, kolay yolu seçmenin tetikçisi, destekçisidir bu. Zoru görünce kolayı seçmek doğru gelmiyorsa, kafam rahat değilse ısrar ederim ben. Saçmalasamda, kimine göre gerzek olsamda ısrar ederim. Kemal Sunal’ın kız tavlamak için aldığı kitapta ne yazıyordu? Israrcı olun, sonrası unutulmaz replik; Çok iyi dans ve ısrar ederim.
Dans edemesekte, onda bile iki duble alıp ısrarcı olursak ortaya birşey çıkıyor.

...Olmaz deme oldururuz, hem saçını hem başını yoldururuz, nice güller açsa bile biz alayını soldururuz...
Grup vitamin dinledim küçükken, tabi çok küçükken değil Ferdi dinlememde aşağı yukarı aynı döneme denk geliyordu sanırım. Edebiyat öğretmeni dalga geçiyordu Ferdi dinlediğimi öğrendiğinde, ben gururla söylüyordum herkes gülüyordu. Çantalarına Metallica yazan ilköğretim gençliğinin yanındaydım, nasıl bi psikolojiyse o yaşta Ferdi dinleyip sonra la is la bonita’yla tanıştım. Ortaokulda çaldığımız flüt ki hırsızlık değildi buradaki çalmak, onun motivasyonuyla müzik anlamında bir gerileme olması normaldi.
Israr etmekten yola çıkıp nasıl buraya gelmişim anlamadım ama yazmak istedim. Konuşamıyorum zira son zamanlarda, kimseye anlatamıyorum. Söylediğime bile anlatamıyorum, konuşmak anlatmaya yetmiyor, gudubetlik var ya beceremiyorum.

Herkes düşman oluyor, herkes yanıldığımı söylüyor. Biz ne yanılgılar gördük ama o son dakika golünü atamadan bu maçı bitirmem hakim!! Bu da mı gol değil ulann!! Sabah 5e kadar sokakta içirecek kadar ofsayta düşmüşüm hacı.
Hacı daha samimidir di mi bize. Hafız çok adabazar kokuyo en iyisi hacıdır, hacı.


26 Ekim 2011

maratonda omuz omuza veriyor gibi yaşadık hayatı



Artık karıştırmaya başladım araç hangisiydi, amaç hangisiydi. Birey olamamıştık zaten, ona rağmen bireysel düşünebiliyorduk. Belkide birey olamadığımızdan dedik.. biz başkalarının hayatını yaşıyormuşuz, keşke demeseydin.

Bunları düşünürken dilenci yapıştı, 1 lira istiyor çok değil. Biz neleri feda etmiştik oysa mutlu olabilmek için. Bir tek dilenciler yaklaşır olmuştu artık, mecbur kalanlar yani. kimseyle sohbet etmeyen, aksi huysuz ihtiyarlar gibi olmuşuz. Bir koku var, gırtlakta bir yanma, bacalardan çıkan dumanlar çok önemli değil. 5 dakika sürüyor nasıl olsa. Frodo Baggins yüzüğü Dilovası’na kadar getirir nasılsa. Getirse bile o yüzüğü çaldırma ihtimali çok yüksek buralarda. Resul Balay’da aynı pislik içinde yitip gitti. Görmezden geliyorduk sadece, biri bizi dürtene kadar.

Hazlar değişiyor muydu yoksa tamamen yitip gidiyor muydu? Neydi ulan bu boğazımdaki yutkunamadığım şey. Tedaviye cevap veremiyorum galiba sorun bende.

13 Ekim 2011

olaylar olaylar


akşam saati aradı arkadaş; olm sen anlarsın böyle şeylerden, atmden para çekiyordum, parayı alana kadar banka parayı geri aldı, içine çekti. ne yapıcam ben şimdi?
bilişim dehası olduğum için filan değil, böyle gudubetlikler beni bulduğundan başıma gelmiştir diye aramış. kapatırkende genç veremliler dedi.

****


Kırtasiyeye fotokopi çektirmeye girdim, hani şu eski mahalle kırtasiyesi, sigara içmekten bıyığı sararmış bir emekli amca, 2 kimlik fotokopisini çekmesi 5 dakika filan aldı. o vakitte etraftaki kitap defter filan baktım bende. vakit geçmedi bi türlü, ajandalar ne kadar? diye sordum, sanki ilgileniyormuş gibi. maksat vakit geçsin laf olsundu. fiyatları üzerinde yazıyor dedi. ulan o kadar bakmadımki ben. ardından bir genç içeri girip zerre dinlemediğimden neresi olduğunu bilmediğim bir yerin adresini sordu amcaya, çocuğa güzelce tarif etti, buradan aşağı doğru git hemen sağda dedi, o kadar yani düz gidip sağına baktığında görecek. Genç adam benim kırtasiyeci amcaya bir soru daha sordu: kaç metre yürücem yani kaç metre sonra görürüm? kıratsiyeci amca: 112.5 metre kadar sürer. çocuk eyvallah dedi çıktı gitti, amcayla gözgöze geldik bıyık altından gülüp fotokopileri uzattı. (ajanda bir şey değil. ne mallarla uğraşıyorum ben bakışıydı bu)



ayrıca yıl olmuş 2011, hala kırtasiyeci amca mı kaldı ya.

24 Nisan 2011

veremliler bimekste

merhaba sevgili bloggerlar. hala okuyan var mıdır buraları bilinmezama ben dönüp okuyorum arada ne yazmışım diye.

dün izmite bimeks açıldı. hani şu utfak robotundan cep telefonuna, televizyondan tansiyon aletine kadar her türlü zımbırtıyı satan mekan. çok ucuzmuş dediler, bundan faydalanırız belki diye arkadaşlarla gittik. akşama doğru gidelim kalabalık olmaz dedik. polis yazılı barikatlar vardı mağazanın önünde ve sıra. biraz bekledik ve girdik. sanki kızılay dağıtırmışçasına saldırdık ota boka. saçma sapan şeyler satın alırken buldum kendimi. sanki başkasının elinden kapıyorum hissi var ya. bitiriyordu az daha beni. ibo ve özgür'le gittim mağazaya. ibo bi fotoğraf makinası aldı. aralardaki atraksyonları atlıyorum ama güvenlikler sanki hırsızmışsınız gibi içerde dolaşıp sizi kesiyor mesela çok ayar bi durum. o sıra herkes apaçi gibi her şeyi almanın peşindeyken pek sallamıyor ama potansiyel hırsız gözüyle bakıyorlar size.

neyse efem fotoğraf makinası aldı dedik. çıktık otoparkta arabaya bindik. ben arka koltuğa geçtim makinayı kutusundan çıkarıp bakıcam. ibo'nun akşam kutuyla uyuma hevesinide kaçırmak var tabi ama kutuyu açtığımda içinden bir makina çıkmaması sonrası beş dakika ön koltuktakileri inandırmam sürdü. "hadi lan git başkasıyla dalga geç" "pouhaha ne diyon olm sen" v.b. laflar etselerde sonradan hepimiz ağzımız açık kaldık. gidip mağazaya mıkmık yaptım. eleman aldı elimizden boş kutuyu döndü bi üstümüzü başımızı süzdü çapulcu bunlar filan diye güvenlikleri çağıracak derken bi dakka beyefendi ayağı yaptı. bilgisayardan kayıtlara bakmacalar gidip birileriyle konuşmacalar filan tam adamı verem edecek durumlar. niye bize denk geliyor arakdaş böyle şeyler. dedim bu mağazanın müdürü filan yok mu ne diye bekliyoruz biz. "bu işi ben çözemezsem kimse çözemez" dedi eleman. vuuuvv adamım fenasın ama bi boku beceremedin lan işte. yine geldi müdürün allahın kekosu bi herif o da nasıl müdürse. en sonunda olay çözüldü ve başka mağazadaki teşhir ürünüyüş orda kalmış filan. e dedim az önce üretici firmaya bok atıyordu sizin eleman? mal gibi mi duruyoruz ya. adam panasonic firmasında oluyor böyle şeyler dedi ya. lan beni vur daha iyi. süper gerizekalı filan olmam lazım ona inanmam için.
yeni kutuyu aldık açtık makina var. sonra 20 kişi olan kasanın önünde tekrar sıraya geçmemizi istedi zeki(!) oğlan. orda patladım artık. nasıl olsa makinayı aldık ki az daha hırsız pozisyonuna düşecektik.
başladım şoparlaşmaya. zaten az önce boş kutu için sıra bekledik sen neyin peşindesin. iyi plazma almadık hafif kutuyla eve giderdik dedik. sonra amerikan filmlerindeki gibi lütfen sakin olalım demeye başladı etrafta güvenlik dolu. neyine sakin olucam ya az önce sıra bekledim ve boş kutu sattınız bana dememle bütün müşteriler kıllandı. sağdan soldan ne oldu diye soranlara hemen abartarak anlattım ki heriflere uyuz oldum daha da gitmem oraya. sonra kasada işlemi yapıp çıktık. o kadar veremliyiz ki çıkınca makina sende mi dedi özgür. yok dedim sen almadın mı?
bu sefer kasada bırakıp çıkmışızo gazla.
var var bizde bi gudubetlik bi veremlilik mevcut..

8 Nisan 2011

Ağıt

bir küstüm her şeye
ki
artık ne denizleri paklar beni
ne masmavi gökleri memleketimin

yanaktaki yaşa endeksli
uzak bir yalnızlık düşündeyim
çekip gitmek var
alıp elime elini
yitip gitmek var
varsın olmasın yüreğimi titreten şarkılar
varsın olmasın yitirilmiş dakikalar sokaklarda
buğulanan göz benimdir
unuttuğum dostlar benim
artık çok iyi biliyorum
anlıyorsun yaş kemale erince
bir kez gittin mi
hep yolcusun gayrı

dokuz sekizlik majör notalar düşlerim sonra
gözlerim, melekler şehri ufuklarında
seni ağlarım usulca
sana ağlarım
ne melekler görür beni
ne şehri
beni sensiz yapan
zaaflarımın bedeli
bir bilsen her dakka seni öptüğümü
ucuca eklenen cigaralarda
bir bilsen


dudaklarım kasılır
erkekliğe toz kondurtmaya kondurtmaya
ıslanır
yanaklarım
kalp sana
el klavyeye vurgun
bilmem ki bu hep böyle gider mi
“şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi”

bir kez olsun diye yalvarırım allaha
bir kez olsun kaybetmesem
hep bunu düşlerim mesela
mesela
hep seninle
hep daha güzel
hep aynı güneşe
hep beraber uyandığımız
sabahları
dostlarla
hep beraber coştuğumuz
karanlıktan hep beraber korktuğumuz
yarınları
bir gün olur mu diye düşlerim
ama bilirim olmaz
o bizi düşünmez
olsun
nasılsa
“su akar yatağını bulur”

valla
öyle bir küstüm ki
ölüm bile döndürmez beni
otuz yaşında bir delikanlıyı durup dururken ağlatan bu hayat
artık paklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı yalnız bırakan bu hayat
artık aklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı çocuktan, sanattan, aşktan nefret ettiren bu hayat
artık saklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı kendinden bıktıran bu hayat
artık beklemez beni
otuz yaşında bir delikanlıyı pes ettiren bu hayat
artık zaten bi daha
yoklamaz beni

iş bu yüzden
yani sırf bu yüzden
hoşçakal kontes
gidiyorum
nereye mi?

bilmiyorum...

31 Ocak 2011

ne yazıyordum buraya?
kimi yazıyordum?
bilmiyorum.
göt gibi sattık mı hayallerimizi?

yalnızlık görülmüyor uzaktan
kime ne burundaki tataktan
yine yastığı düşürdüm yataktan
ne haz alıyorum bu yaraktan!


Uzun Geceler-Pilli Bebek
Yükleyen ulgorelina. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

20 Ocak 2011

13 yıl


Grup Vitamin - Aşkın Gözyaşları
Yükleyen Moonways. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

tam 13 yıl olmuş. bu şiir üstüne birşey yazmak gelmiyor. şu hayattaki en romantik şiirdir ve Gökhan güzel adamdı. Hiç tanışmadığınız ama çok süper bir adam olduğunu bildiğiniz "lan şununla tanışıp kanka olsak on numara olur" dediğiniz adamlardan.

.. hıyar dedim de aklıma geldi. yeni sevgilinle aran nasıl?

8 Ocak 2011

aynı gece iki kere ölmek

geçen sabah uyandığımda uzun zaman sonra bir rüyayı hatırlıyordum. inception ve beş şehir izlemenin etkisi olabilir diye düşündüm.
rüyamda öküsürürken ağzımdan kan geldiğini daha sonra doktorun 3 hafta ömürm kaldığını söylediğini gördüm. kız arkadaşıma bunu söyleyemiyordum. yeşilçamvari bir son oluyordu. ona başkasını sevdiğimi onunla zamanımızı boşa harcadığımızı söyledim. sonrada uzaklara gitmiştim. böyle dağlar filan her taraf yeşillikti..

öğleye doğru yengeniz aradı. yeni uyanmış rüyasında beni görmüş. sesi kötü geldiğinden yine arada olan klasik başka kız vardı rüyalarından biridir diyecek oldum ama ona varmadan rüyamda öldün dedi. oha artık soğukta sigaramı çekerken anlattı. onunki çok karmaşık ama sonunda sırtımdan biri hançerliyo. olayın geçtiği yerde ise ölenlerin, kesilip kafaları gömülüyormuş. benim kafamı gömeceklerken açın son kez görmek istiyorum demiş. açmak istememişler ama ısrar edince örtünün altından karpuz çıkmış. biz insan değiliz mi demek yoksa ölmeye yakın yeşilliklere doğru gitmem onun rüyasında kapruzu mu işaret etti. nedir bu ölme aşkı arkadaş. hala burnum akıyor zaten. kronik burun akıntısı var. burundan akmasa gece cigerlere doluyor bünyede öksürük yapıyor. öyle işte çok film izliyoruz. hançerlemeler, ediz hun misali öleceğini söylemeden ayrılıklar.

bişey yapmalı artık

5 Ocak 2011

adalet o kadar da adil değil




hiç kimse şu meymenetsiz orospu çocuklarının yaptıklarını savunamaz. peki adaletin 10 yılda karar verememesine, suçluyu suçsuzu ayıramamasına ne demeli?

alayınızın aq. bizi korumuyor bare hizbullahı korusun adaletiniz

2 Ocak 2011

"Aşık adam sınanmaz"

cuma aşamından beri kendime gelemiyorum bloggerlar. bira, vodka+redbull, rakı karıştırınca efsane bi kafa ve efsane bi mide oldu bendeki..
sabahın köründe yuvacık'a gittik götümz dondu. yeni yıl ağzıma sıçtı evden çıkamadım uzun süre. film izledim. daha önce bahsetmiştik "beş şehir"den. o zaman izleyememiştik gudubetlikten dolayı. ağzıma sıçan filmler kategorisinde kafaya oynayacak film efem.. üzülüyorsunuz, sinir oluyorsunuz hiç istediğiniz gibi gitmiyor film. kadın erkek arasındaki çay - kahve içmeye gitme muhabbeti ise efsane..
neyse ikinbinonbir geldi herkese iyi seneler hörmetler..