4 Aralık 2008

Munlayt en vodka



Okul tek dersten bi sene uzamıştı. ankara da röntgencilik yapıyordum. tamam, milleti dikizlemiyordum. röntgen üreten bi firmada çalışıyordum. Öğrenciydim ve fena para almıyordum hepsini sakarya caddesinde barda harciyordum. sabah 9 dan akşam 5-6 ya kadar işteydim. iş çıkışı sakarya da nihayet veya limon bara giderdim. bazen gece makina çıkışını kontrol etmeye gitmem gerekirdi.
bunları ekürim Selçuk la beraber yapıyordum. bir diğer röntgenciydi. benden 3-4 yaş büyüktü ama aynı sınıftaydık. eşek kadar adamdı. istanbul beyefendisiydi(!) çok artisti. yok üniversite bitirmiş yok çift anadal yapıyormuş. yok bilmemkaç dil biliyormuş. ingilizce ve ispanyolca iyi konuşuyordu. almanca ve fransızca bildiğinide söylüyordu. ama atıyordu. beraber girmiştik işe, oda dan tanıdık sayesinde gidip görüşmüş beraber başlamıştık.
okulda ilk gördüğümde hiç kimseyle konuşmuyordu selçuk. tabi benimle konuşuyordu ancak 2. sınıfta. kimseyle konuşamadığından belki iyi anlaştık. adını dahi 2. sınıfta öğrenmiştim. iyi dost olduk. ona kel ayvırsın diyordum.
herif tam manyaktı. bende onunla beraber akşama kadar deli gibi çalışıyordum .akşama kadar bi sürü resim çiziyor. dosya işlemleri yapıyor. elektronikçilere akıl veriyor. imalata gidip makina başında çalışıyorduk. akşam da ya bara gidip içerdik yada oturduğumuz evin karşısında tesislerde basketbol oynardık.

bi akşam yine sakarya daki nihayet e gittik. bardaki yerlerimize çöktük. barmen şakacı bi çocuktu. adı ali ydi ama izzet altınmeşe nin genç ve uzun saçlı haliydi. 'ya ali'diyorduk ona.
"ya ali" dedim üstelik cuma günüydü. gerçi bizim için diğer günlerden farkı yoktu. "biz geldik, son duanı et" dedim. ellerini havaya kaldırdı dua eder gibi. yarılmamıza ve içmemize bir sebep oluvermişti.
iş çıkışı yemek yemez direk bara giderdik. ben çok açsam bira, değilsem votka tercih ederdim. Selçuk'un bi şişe cini veya birası olurdu. buzla içerdik içkileri ağzımızda kırmaya çalışır mesud olurduk. Aralıksız sigara içerdik. Selçuk hep sigara otlanırdı benden. Üstelik aynı parayı alıyorduk. fazla sallamazdım.
hemen bi bira koydu önümüze ali. "bu ne len" dedim. "ben belki bira içmeyeceğim". pek yorulmadığım bi gün sonunda biraz uğraşmak istiyordum.
"ne içiyoruz"
"ben ayriş kafi istiyorum"
"neskafe ile türk kahvesi var abi"
"ne tırt barmensin sen ya ali, bilmiyor musun?"
"yok abi"
"tamam lan vodka ver"
o sırada selçuk coco pops tipinde, banada deli gibi yedirdiği şeylerden ve ali'nin önümüze kadeh içinde koyduğu salatalık, havuç parçaları ve tuzlu fıstık ağzına atmıştı. hepsini ağzına almış bardağındaki buzuda ağzına atıp hepsini ağzında çorba yapmıştı. abur cuburu çok severdik.
ali nin verdiği bardaklardan 3er 4er tane içmiştik. biraz sonra telefon çaldı iş yerinden röntgen çıkışı olacak ve son kontrol için gelmemiz gerektiğini söylüyordu, muhasebeci makina mühendisi sefa. Sefa gece yarılarına kadar şirkette olurdu. patron onu köle gibi kullanırdı genelde. şirkete mühendis olarak girmiş sonradan muhasebeci olup çıkmış. en eski çalışanlardan biriydi. cemaatle bağlantısı olduğunu düşünürdük hep. karısıyla sorunları vardı. gece yarısı ofiste telefonda kavga ettiklerine çok şahit olmuştuk.
Neyse, ofise girdiğimizde bu sigara içiyordu. onun içtiğini görünce otlanmayı düşündüm ama sigara içmek yasaktı ofiste. birer tanede biz yaktık.
röntgeni kontrol ettik, röntgen radyasyon yaydığı için işçiler hemen uzaklaşıyorlardı deneme sırasında. biz radyasyona meydan okuyorduk. elimizde sigarayla kontrolü yaptık. Bara dönmeden Sefa nın yanına uğradık. bazen Sefa, bazen Sefa ağabey diyorduk.
belkide bi sigara daha otlanmak için gittik yanına.
"ee bu gece ne yapıyoruz?" dedi
birbirimize baktık
"piiz yapıyoruz" dedim. bizimki anlamadı "içiyoruz".
"sen de gel"
"nereye?"
"büyük ankara pavyonuna"
uzaylı abimiz mustafa topaloğlu bakışıyla bakınca hemen
"sakarya ya gidiyoruz" dedim.
"geleyimde nasıl içilir görün" dedi.
Selçuk o sırada sigara içiyor ve ağzının kenarından hafiften salya salınmaya başlıyrdu. bişeyler söyledi anlamadım.

2-3 saat sonra Selçuk'la 1er şişe bitirmiştik neredeyse. Sefa nın karısıyla, çocuklarıyla, iştekilerle, sevgilisiyle olan bütün sorunlarını öğrenmiştik.
Selçuk bardaki kıza bi içki ısmarlamıştı. yine ağzıda fıstık ve buz vardı. kendi kadehini içtikten sonra kıza "içmiyor musun?" dedi önündeki bardağı göstererek. kızın cevabını beklemeden kadehi alıp içti sonra fıstıklı bi şekilde pis pis sırıttı.
kafa patlatan bi başağrısıyla uyandım. selçuk'un sırtı karşımda duruyordu. kızılay da neciplerin evdeydik. nasıl geldik hatırlamıyordum. kaltım Selçuk u dürttüm hala maymun gibiydi. Sefa abi ortalarda yoktu. sonradan öğrendik taksiye bindirip onu evine yollamışız..
çok çılgın çocuklardık..
bi kaç ay sonra işide ankarayı da bırakmıştım..

Hiç yorum yok: