27 Ekim 2009

Niagara Niagara

dün akşam bunu izledim, epey olmuştu ve yine psikoza bağladım.. İzlemeyen varsa şiddetle ve hörmetle tavsiye edilir. Sonunda dumur olup kalıyorsunuz, elinizdeki vodka kesmemeye başlıyor. tret sendromlu bir kızcağızla, sakin sessiz bir oğlanın aşk hikayesi. izlenmesi gerekli diyorum inatla. sonu çok vurucu. hele o mektup sizi bitiriyor, çöküyorsunuz. müzikleride çok güzel. niagara yolunda bir aşk hikayesi.

26 Ekim 2009





ben seni özledim. ben sensiz çok yalnızım. ben sensiz olmaya bak kaç yıl oldu hala alışamadım. ben senin yaşamış olduğunu bile bilmeden özlüyorum. ben geceleri hala kendimi sana emanet ediyorum. sabahlar oluyor. gün doğuyor. her şey aynı her yer, aynı ve ben yine göbeğimi eritmekle meşgulum ama kilo versem yada vermesem göstermem gereken sen yoksun artık.
ben seni özledim. ben sensiz yaprak gibi yaşıyprum. rüzgar yada fırtına ne taraftan eserse essin, ben o tarafa yolcu abbas. gördüğüm minyon bütün kadınlar hala sen. bütün yeşil gözlü huriler sen. kızıl saçlı dilberler tıpkı sen. hatta bütün kadınlar sen gibi gülüyor. bütün kadınlar sen gibi mutlu olmayı bekliyor. bütün for women yazan parfümler sanki senin için üretilmiş ama hiçbirisi sendeki gibi kokmuyor.
ben seni özledim. ben sensiz sabahları sahile iniyorum. kedilerimiz geliyor yine. simit peynir kopartıp veriyorum. yiyorlar ama artık eskisi gibi bakmıyorlar. sanki her miyavda seni soruyorlar. sürtünecek bir kadın hele hele sen olmayınca sanki karın doyurmaya gelmişlerde hani ben onları doyurmaya mecburmuşum gibi yiyip gidiyorlar. sen olmayınca teşekkür bile etmiyorlar. hatta bide naz yapıyorlarki sorma gitsin. ben onların hizmetkarı onlar senin emanetin gibi...

Ben seni özledim. Haki yeşil giysiler alıyorum. Mevsiminde nergis alıyorum. Sanki sen varsında sana verecegim. Hani sevdiğin şekerler vardı ya onlardan ısmarlıyorum kendime. O şeker o kadar mı yavan olur Allah'ım deyip yolda cam silen çocukları sevindiriyorum. Onlar nasıl mutlu oluyorlar. Eminim senin aldığın tadı alıyorlardır. Hani o köprü altındaki çingene çiçekçi var ya her seferinde:
"Gelmedi mi daha senin ki ? Ne uzun gurbetmiş" diye sordu çok uzun bir zaman. Baktı ki artık sen yoksun. Artık sormuyor. Hatta çiçek almam için bana bile dönüp bakmıyor bile.
Ben seni özledim. Hasret adına yazılmış bütün kitapları, bütün şiirleri, bütün romanları, bütün makaleleri okudum. Hatta benim yazılarım bile ilgi çekiyor ama ben onlar gibi okumuyor sadece yaşıyorum. Ama sen hala nerdesin onu bile bilmiyorum. Bu sene kış o kadar çetin ve sert geçti ki burada. Kar kış kıyamet ama ben seni almaya gelemedim. Soba yanıyor. ekmek kızartıyorum. kendime birde çay söylüyorum. yine herkes orada ama sen yoksun. onlarda sormuyorlar seni..
biliyorsun hatta umuyorsun. gelsen beni bıraktığın gibi bulacaksın. gelsen yine o kocaman yüreğimi sonuna kadar açacağımı biliyorsun. yine seni çok sevdiğimi biliyorsun. ama "aşk her şeyi affeder" diyordum ya hani. yaşamadan bilememişim. senden ve herkesten özür diliyorum.
aşk ihaneti affetmiyormuş.
özlemime rağmen..

21 Ekim 2009

şnel! arbayt!



yengeniz süprizleri sevmiyor. genelde hatun milletinin hoşuna gider süpriz şekli, erkekler uğraşmaz veya işine gelmez. ya beceremediğimden veya harbiden hoşlanmıyor. ama alanya ya tatile gideli henüz 2gün olmamışken telefonla konuşuyoruz, kapı çalıyor diye telefonu kapatıp kapıya gidiyorum. apışıp kalıyorum, karşımda..

aynını ben yapınca olmuyormuş. bi anda dengesi, düzeni bozuluyormuş falan filan. peki bu beni engelliyor mu? okuluna habersiz gittiğimde öğrencileri beni yabancı sanıp ingilizce konuşmaya çalışmışlardı mesela.
restoranda garsona iş koyup evlilik teklif edicem, çok özel bi akşam ona göre muamele yapın. ben ayağa kalktığımda dans müziğini girin demiştim. güzel bi dans etmiştik. oysa ne evlilik vardı ne teklifi.

süpriz diye maça mı gitmedik, hipodroma mı. belki bunlar pek hoşuna gitmemiş olabilir. he ayrıca futboldan nefret eder kendisi. en azından voleybolu seviyor.

.......

hala iş hayatına alışamadım, bunu belirteyim. ben ne kadar alışamamışsam müdür denen adam paso yeni ürün getiriyor önüme. bi proje bitmeden başka makinada revizyon yapmam gerekiyor. mesaiye kalıyorum lan! kamçılanıyorum şerefsizim. buna rağmen yılmadan, mesai sonrası sinemaya gidebiliyorum. bu sezon hiç tiyatroya gidemedim açılışı yapmam lazım. hangi oyunla başlasam sezona diye bakınıyorum..


*******

dağdan inenleri bayram havasında, kırmızı halılarla karşılamışlar. ben geleli bi ay oldu lan nerdeydiniz o zaman?

götür beni gittiğin yere


Nefes filmini izledim dün akşam. sonunda Emrah'ın Götür beni gittiğin yere şarkısı çıktığında çok fena oldum. fazla şey anlatmak istemiyorum film hakkında. çok vurucu sahneler vardı..

filmi dolfin denen avm sinema salonunda izledik. film arasında, sigara yasağı olduğundan herkes alt kata inip dışarı çıkıyor sigara içmek için. neyse efem sigaramızı içtik tam içeri gireceğiz. millet güvenliklerle papaz olmuş. "saat 22den sonra mağazamız kapanıyor" diyor güvenlikçi. "ee içerdekileri çıkarsana o zaman" saçma sapan olaylar silsilesine kapılmadan çıkış kapısı biri çıkarken açılınca içeri daldım. peşimden herkes girdi izledi filmini. bi adam hala tartışıyordu. ben oralarda askerlik yapmışım filmini mi izleyemicem peahh...

19 Ekim 2009

hüleeaayn


ofisteki herkesin çocuğu olduğundan, çocuk muhabbeti yapıyorlar. evdeki yaramazlıkları filan. çocuk olsa da sevsem, ısırsam yanaklarından moduna girdim.

hafta sonu fena halde kafayı bulup, cami avlusuna yatıp "siz gidin benim başım ağrıyor" diyen adam gördüm. zorla kaldırdık bi gaz verdik soluğu seka parkta aldık. sabah 3 gibi seka park güvenliklerine selam verdik. güvenliklerin kullandığı akülü arabalara binmeye çalışan arkadaşı zor durdurduk. sabaha kadar elimizdekileri içip bitirince "istanbul a gidelim" dedik. kafalar hala güzelken "ulan istanbul sen mi büyüksün?!!" diye bağırdım köprüden geçerken..

eve gelip yatağa uzandığımda arabesk müzik dinlemek istedim ve dinlerken sızmışım yine aynı müziğin sesiyle uyandım. aynı şarkı mediaplayerda dönüp durmuş. tam kabus saatlerce o şarkı çalarken nasıl uyumuşum.

15 Ekim 2009

domuz gibiyiz


Domuz gribi Ankara'da okul tatil ettirdi
Sağlık Bakanlığı'nın salgın alarmı verdiği domuz gribi artık okullarda da görülmeye başlandı. Bilkent İlköğretim Okulu'ndan 5 kişi hastalık nedeniyle tedaviye alındı, okul 1 hafta tatil edildi.



aşısı çıkmış ilk biz almışız, yüklü miktarda. ardından sağlık bakanlığından uyarı geliyor "2010 da çok ölüm olacak" diye. 2 hafta sonra çocuklarda salgın.. tesadüf(!) yani. bildiğiniz denek oluyoruz.

12 Ekim 2009

işimdeyim gücümdeyim


ilk iş günüydü askerlik sonrası. daha ilk dakikadan itibaren bi projeyi üstüme yıkarak yan basmama sebep olmuşlardır efem. hemen bitmesi gerekiyormuş, acilmiş, fransa dan sipariş gelmiş, finlandiya ya teklif vermişler onlarda alacakmış. vay arkadaş beni mi bekliyorlardı. dur daha kahvemi içmemişim bozuk param yok makinaya atacak. bunu kimse sordu mu hee? bi tane sebil koymuşsunuz oraya su içip durduk akşama kadar.. toplamışlar ofiste artık ne kadar bilgisayar parçası varsa birleştirmişler, ortaya çıkan bilgisayarıda benim masama koymuşlar. P4 işlemci ile hayvani programda çalışıyorum. programın açılması yarım saat zaten. ama müdür bey yüreğime su serpiyor(!) "yeni klavye, maus, monitör siparişi vericem ben" diyerek..

sabah erken gittiğimden sigara da bulamamışım. ankara da öğrenci yıllarında alıştığım kırmızı paket winston soft bulamadım ama lanet bakkalda uzun parlament vardı.. kırıp kırıp onu içtim bütün gün.

ofisteki elemanlar hiç konuşmuyor, üstüne biri gidip kemençeli şarkılar açtı. neyseki işe dalınca etrafı unutuyorum ama iş bitince çok fena yorulduğumu anlıyorum. ismail türüt benzeri adamlar şarkı söylüyordu bir ara onu hatırlıyorum.

müdür beylerle başka fabrikaya gittiğimiz dakikalar, işin en güzel dakikalarıydı. bi sürü makina çalışıyordu gürültü vardı ama o kemençe sesinden daha hoş geliyordu kulağıma.

işe başlar başlamaz "çarşamba akşamı halı saha maçı yapar mısın?" dediler "daha ilk gün oha". önce bi ortamı keseyim ondan sonra bakarız maç mevzuuna. ama inanıyorum bi sürü hami, lemi, şota ve arçil kardeşler mevcut efem..
öperekten gidiyorum.. giderken Erol Evgin - Bir de Bana Sor çalıyor..

5 Ekim 2009

güzel yemek?

rahmetli dedem aklıma geldi. patatesin hiçbir türlüsünü sevmezdi "patates yemek mi be hadi ordan" diyen, uzun beyaz sakalıyla, kırmızı yanaklarıyla beni kendine hep hayran bırakmış biridir.
bigün ablam ne yapmış hatırlamıyorum bi yemek yapmış dedemin önüne getirmiş. dedem yerken ablam soruyor.

-dede nasıl güzel mi?

-yemeğin güzeli mi olurmuş. yemek yenir.

demiş. böyle bi diyalog sonrası ablam susup gitmişti.
hatta bigün ablam köyde kahve fincanlarının nerde olduğunu bilmediğinden (bide böyle bişey vardı köyde herşey saklanır veya saklamak için değil neden bilmem hep sağa sola sokulur onları babaannem dışında kimse bulamazdı)türk kahvesini çay bardağına koymuştu dedem neredeyse bastonunu ablamın kafasına indiriyordu..

ne kadar huysuz gibi görünsede bu anlattıklarımdan anlattıkları, yaptıkları bizi öyle severdi öyle bakardı. ekmek kızartır üstüne tereyağı sürer az biraz tuz serpip verir öyle yedirirdi bize. yediğim en güzel şey o olsa gerek. onun tadı bi daha gelmez..