24 Nisan 2011

veremliler bimekste

merhaba sevgili bloggerlar. hala okuyan var mıdır buraları bilinmezama ben dönüp okuyorum arada ne yazmışım diye.

dün izmite bimeks açıldı. hani şu utfak robotundan cep telefonuna, televizyondan tansiyon aletine kadar her türlü zımbırtıyı satan mekan. çok ucuzmuş dediler, bundan faydalanırız belki diye arkadaşlarla gittik. akşama doğru gidelim kalabalık olmaz dedik. polis yazılı barikatlar vardı mağazanın önünde ve sıra. biraz bekledik ve girdik. sanki kızılay dağıtırmışçasına saldırdık ota boka. saçma sapan şeyler satın alırken buldum kendimi. sanki başkasının elinden kapıyorum hissi var ya. bitiriyordu az daha beni. ibo ve özgür'le gittim mağazaya. ibo bi fotoğraf makinası aldı. aralardaki atraksyonları atlıyorum ama güvenlikler sanki hırsızmışsınız gibi içerde dolaşıp sizi kesiyor mesela çok ayar bi durum. o sıra herkes apaçi gibi her şeyi almanın peşindeyken pek sallamıyor ama potansiyel hırsız gözüyle bakıyorlar size.

neyse efem fotoğraf makinası aldı dedik. çıktık otoparkta arabaya bindik. ben arka koltuğa geçtim makinayı kutusundan çıkarıp bakıcam. ibo'nun akşam kutuyla uyuma hevesinide kaçırmak var tabi ama kutuyu açtığımda içinden bir makina çıkmaması sonrası beş dakika ön koltuktakileri inandırmam sürdü. "hadi lan git başkasıyla dalga geç" "pouhaha ne diyon olm sen" v.b. laflar etselerde sonradan hepimiz ağzımız açık kaldık. gidip mağazaya mıkmık yaptım. eleman aldı elimizden boş kutuyu döndü bi üstümüzü başımızı süzdü çapulcu bunlar filan diye güvenlikleri çağıracak derken bi dakka beyefendi ayağı yaptı. bilgisayardan kayıtlara bakmacalar gidip birileriyle konuşmacalar filan tam adamı verem edecek durumlar. niye bize denk geliyor arakdaş böyle şeyler. dedim bu mağazanın müdürü filan yok mu ne diye bekliyoruz biz. "bu işi ben çözemezsem kimse çözemez" dedi eleman. vuuuvv adamım fenasın ama bi boku beceremedin lan işte. yine geldi müdürün allahın kekosu bi herif o da nasıl müdürse. en sonunda olay çözüldü ve başka mağazadaki teşhir ürünüyüş orda kalmış filan. e dedim az önce üretici firmaya bok atıyordu sizin eleman? mal gibi mi duruyoruz ya. adam panasonic firmasında oluyor böyle şeyler dedi ya. lan beni vur daha iyi. süper gerizekalı filan olmam lazım ona inanmam için.
yeni kutuyu aldık açtık makina var. sonra 20 kişi olan kasanın önünde tekrar sıraya geçmemizi istedi zeki(!) oğlan. orda patladım artık. nasıl olsa makinayı aldık ki az daha hırsız pozisyonuna düşecektik.
başladım şoparlaşmaya. zaten az önce boş kutu için sıra bekledik sen neyin peşindesin. iyi plazma almadık hafif kutuyla eve giderdik dedik. sonra amerikan filmlerindeki gibi lütfen sakin olalım demeye başladı etrafta güvenlik dolu. neyine sakin olucam ya az önce sıra bekledim ve boş kutu sattınız bana dememle bütün müşteriler kıllandı. sağdan soldan ne oldu diye soranlara hemen abartarak anlattım ki heriflere uyuz oldum daha da gitmem oraya. sonra kasada işlemi yapıp çıktık. o kadar veremliyiz ki çıkınca makina sende mi dedi özgür. yok dedim sen almadın mı?
bu sefer kasada bırakıp çıkmışızo gazla.
var var bizde bi gudubetlik bi veremlilik mevcut..

8 Nisan 2011

Ağıt

bir küstüm her şeye
ki
artık ne denizleri paklar beni
ne masmavi gökleri memleketimin

yanaktaki yaşa endeksli
uzak bir yalnızlık düşündeyim
çekip gitmek var
alıp elime elini
yitip gitmek var
varsın olmasın yüreğimi titreten şarkılar
varsın olmasın yitirilmiş dakikalar sokaklarda
buğulanan göz benimdir
unuttuğum dostlar benim
artık çok iyi biliyorum
anlıyorsun yaş kemale erince
bir kez gittin mi
hep yolcusun gayrı

dokuz sekizlik majör notalar düşlerim sonra
gözlerim, melekler şehri ufuklarında
seni ağlarım usulca
sana ağlarım
ne melekler görür beni
ne şehri
beni sensiz yapan
zaaflarımın bedeli
bir bilsen her dakka seni öptüğümü
ucuca eklenen cigaralarda
bir bilsen


dudaklarım kasılır
erkekliğe toz kondurtmaya kondurtmaya
ıslanır
yanaklarım
kalp sana
el klavyeye vurgun
bilmem ki bu hep böyle gider mi
“şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi”

bir kez olsun diye yalvarırım allaha
bir kez olsun kaybetmesem
hep bunu düşlerim mesela
mesela
hep seninle
hep daha güzel
hep aynı güneşe
hep beraber uyandığımız
sabahları
dostlarla
hep beraber coştuğumuz
karanlıktan hep beraber korktuğumuz
yarınları
bir gün olur mu diye düşlerim
ama bilirim olmaz
o bizi düşünmez
olsun
nasılsa
“su akar yatağını bulur”

valla
öyle bir küstüm ki
ölüm bile döndürmez beni
otuz yaşında bir delikanlıyı durup dururken ağlatan bu hayat
artık paklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı yalnız bırakan bu hayat
artık aklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı çocuktan, sanattan, aşktan nefret ettiren bu hayat
artık saklamaz beni
otuz yaşında bir delikanlıyı kendinden bıktıran bu hayat
artık beklemez beni
otuz yaşında bir delikanlıyı pes ettiren bu hayat
artık zaten bi daha
yoklamaz beni

iş bu yüzden
yani sırf bu yüzden
hoşçakal kontes
gidiyorum
nereye mi?

bilmiyorum...